Süzme Tuşları

Velhasıl Çok Sertizdir.

20 Mart 2010 Cumartesi

world of opportunities

Have you ever noticed that coke is actually a black drink witha lot of gas and acid in it, and vodka is a colorless,tasteless drink?

Pubs are places where people go to pay more for things they could've got cheaper if they stayed at home, like drinks and music, and friends.

And you buy already-rolled-and-fabrica
ted cigarettes even though you know they've got billions of chemicals in them<>, JUST BECAUSE you are too lazy to roll one yourself.

And have you ever met someone, someone who's sane/or at least with sense of taste, that actually LIKES the taste of wasabi?

Would you like the idea of buying a pet if you knew that the cute little thing you buy actually suffers in a cage before you buy it, and it gets in there because people like you..pay for them..?

No need to read between the lines here, right?
Why do you exactly buy this crap, what makes them look so fabulous, howcome can you end up getting to like this stuff, and in fact, getting used to it?

THIS is your great world that is full of opportunities.

You, like any other living organism, can produce shit,
find shitty ideas and sell them,
sell them via making them look like
an incredible product,
make people think that
humankind can not live without them,
via just making them seem
shiny and colorful.

Congratulations,
you won the contest of
being a huge dork.



esin

20 Ekim 2009 Salı

So now for restless mind, I could go either way

"Faint light of dawn
I'm listening to you breathing in and breathing out
Needing nothing
You're honey dipped
You are beautiful, floating clouds, soft world
I can't feel my lips

I'm going down, I don't want to change
I'm going down, going down the drain

Don't bring me down, I beg you
Don't bring me down, I won't let you
Don't bring me down

Then all of that's annulled and I'm ayone's everyone's
We are one
Your face becomes the sun
And I'm addicted to the joy that the little things
Those little things
The little things they bring"



We all had a while, when we believed something could shine on us,
or someone,
or a moment,

whatever, that could shine on us,
and would not let us down.

We were wrong.
So now for restless mind, I could go either way.

18 Eylül 2009 Cuma

a bag full of loot vol.2

*Bonobo açtım, fonda çalması için, Change Down. Kelimelerimi akışkanlaştıracak kadar güzel.

*Başlamak istiyorum, kendi kafamda kurmuş bulunduğum küçük bir cümleyle, nacizane,

"God gave you a hand, and you gave yourself a finger."

Ne için kullanıyorsunuz, sahip olduklarınızı, içinizde zaten var olanı, size bahşedileni, etrafınızdaki evreni, rengini değiştirip duran geceyi, bütün yeteneklerinizi, potansiyelinizi, duygusal ve matematiksel zekanızı, içinizde belki de var olduğundan haberdar bile olmadığınız yaratabilme güdünüzü,

gücünüzü?

Nelere harcıyorsunuz bütün bunları?
Nasıl oluyor da vicdanınız kabul ediyor, bütün bunları çöpe atmayı?

* God gave you a hand, and you gave yourself a finger.

Günlük hayatın, maddiyatın, materyallerin, hırsların, kontrolsüz egoların, başkalarının ne yaptığının, sizin neyi yapamadığınızın,başkaların
ın sizin hakkında düşündüklerinin, sizin başkaları hakkında düşündüklerinizin, sevgilinizin, arkadaşlarınızın, ailenizin, giysilerinizin, okuduğunuz kitapların, dinlediğiniz şarkıların, karizmatik görüntünüzün, yıkıcı davranışlarınızın, çevresel faktörlerinizin, statünüzün, işinizin, okulunuzun,

sahip olduğunuz bütün bu değerlerin
ötesinde
ne kalıyor?


Siz kalıyorsunuz.
Katıksız, bozulmamış, yönlendirilmemiş,
manipule edilmemiş,
egolarına yenilmemiş,
var olma güdüsüne ket vurulmamış,

tertemiz,
işlenmeye ve gelişmeye açık ve aç
bir "siz" kalıyorsunuz.

Peki ne yapıyorsunuz bu "siz" ile?

Hiçbir şey.
Nasıl oluyor da vicdanınız kabul ediyor, bu ziyanı?

*God gave you a hand, and you gave yourself a finger.

İşte, genel-geçer tüm etkenlerden bağımsız olarak sahip olduğunuz,
yani GERÇEKTEN sahip olduğunuz her şeyi harcadığınız nokta tam da burası.

*Kendinize yapabileceğiniz en büyük kötülüğü yaptığınızın,
ve bu eylemi bir madalya gibi göğsünüzde gururla taşıdığınızın
farkında değil misiniz?


*Çocuk olabilmek, erdemdir,
çocuksu olabilmek ya da
çocuk gibi davranmak ya da
çocukluk yapmak
değil.

Çocuk olun.
Küçülün.
Küçülürseniz, büyüyebilirsiniz.

Bilmediğinizi bilin.
Öğrenmek isteyin.

Ellerinizi kullanın,
gözlerinizi,
burnunuzu,
kulaklarınızı,
sesinizi,
aklınızı,
duygularınızı kullanın.

Yaratın, yön verin, değiştirin, geliştirin,
hangisini en iyi yapıyorsanız,
onu yapın.

Kendinizi ikna etmeyi bırakın.
Kendinizi ziyan etmeyi bırakın.


Her şeye sahip olmak isteyebilirsiniz,
elle tutulabilen her şeye.

Elle tutulabilen şeyler,
ya da banka hesabınız,
ya da insanların sizin hakkınızda düşündükleri,
ya da kırdığınız rekorlar,
üstünlüğünüzü kanıtlamaya çalıştığınız anlar,
ya da kullandığınız fırsatlar,

çerçevedir.

Güzel bir çerçeve edinmekte sakınca yoktur,
ancak çerçevenin tek başına bir işlevi olduğu görülmemiştir.

İçini doldurun,
sahip olduklarınızın,
içini doldurun.

*Etrafınızda milyonlarca mucize var, ve etrafınızda olup biten her şey,
aynı zamanda sizin içinizde olup bitiyor demektir.

Bunun ne anlama geldiğinin farkında mısınız?

Siz, ta kendiniz,
o mucizelerin bir parçası,
o mucizelerin tümü,
ve o mucizelerden birisiniz.

Bütün bunları elinizin tersiyle itme hakkını kendinizde nasıl görebilirsiniz?


*Bir şey yapın.
Yaptığınız şeyi insanların beğenmesi mühim değil.
Kendi "yapabilme" sınırlarınızı her seferinde yeniden keşfetmenizi sağlayacak
bir şey yapın.
Kendiniz için,
iyi bir şey yapın,

sahip olduğunuz tüm genel-geçer değerleri çöpe atmasanız da,
onlardan bağımsız düşünebilin.

Neyin daha önemli olduğuna, aklınız ve vicdanınızla karar verin.

İsteklerinizi ve önceliklerinizi,
genel-geçer değerlere göre değil,

bütün bunlardan arta kalan "siz" e göre belirleyin.

*Bir hayaliniz olsun.
Gerçek bir hayal.

*Bir taş atın, çünkü siz o taşı attığınızda
bir şeyi değiştirmiş olacaksınız.

*God gave you a hand, and you threw a rock.
*God gave you a hand, and you used it
to create.

"Create."

*Yaratın.
*Yön verin.
*Değiştirin.
*Geliştirin.
*Hangisini en iyi yapıyorsanız,
onu yapın.

*Çünkü gerçekten biri olmak için,
insanların adınızı bilmesi gerekmez.

Gerçekten biri olmak için,
kendinize dürüst ve adaletli olmanız
yeterlidir.


İyi geceler.

20 Temmuz 2009 Pazartesi

terbiyesiz.

*Başlıktaki ben oluyorum.
*Fütursuz kadın.
*Lanet.

*Küçük bir denge problemi yaşadık ve türbülansa girdik ama dönüyoruz yani henüz problem yok.
Sıkılana kadar döneriz canım ne olacak.

*Saçmalamaya başladım, elime geçen tüm parfümlere saldırıyorum.
Ben ki tek kokulu insan,
dönemsel olarak hep aynı parfüme sarılan insan,

126178 tane parfüme sardım, tamamen kız kafası, kusursuz "kız kafası".
Problemden kaçmak için alışverişçilik, "Bize babamız değil ama Hollywood böyle öğretti."

Her neyse, her kıyafete yakışan bir koku çeşidi olduğuna inanıyorum artık, bu fikri de kafama kimse sokmadı, tamamen kendi uydurmam; dedim ya saçmalıyorum.

Çok pis sardım:

"Armani Gio -She
Amor Amor
Burberry's Weekend
Hugo Boss Intense (ama bunu hep seviyoduk..)
Emperio Armani She (bunu da hep seviyoduk..)
Nue (buna hep hastaydık..)
Diamond (hayallerimin parfümüydü..)
Rochas"

Kendini kaybetmenin sınırı yok evet, nitekim çirkin bir şekilde, bu sıralar en sevdiğim şey Armani Gio- She, ve böyle şekerli bir kokunun böyle sıcak havada sıkılması demek.. allahım allahım..

Erkek adamın kokusu deyince de akla gelen o ki,
Unique ne güzel parfümdür, tamamdır o, olmuştur, ama
ARMANI BLACK CODE için can verilir, canandan geçilir..

Dolayısıyla gördüğümüz üzere "the winner is armani" bebeğim..


*Ne diyorduk, kendimi kaybettim, saçmalıyorum, ben uyumaya gidiyorum, sabah tüm bu saçma fikirlerden kurtulup stüdyoya gidip iş yapıcam, tekrar ben olucam evet. BUNU YAPABİLİRİM.






*Kenzo Flower kadar iğrenç bir parfüm görmedim.. Kim bebek poposu gibi kokmak ister ki..
*Body Shop'ta da indirim varmış..

Beni
ıslah
edin.

12 Haziran 2009 Cuma

Runnin in circles but they're dashed this time

*Hakkında "O kız seni üzer." denilen insan oldum yeniden,durum iç gıcıklayıcı.
*Üzüleceğimden korkuyorlar bir çok yakın dostlarım, zemin henüz kaygan diye düşünüyorlar.
*Nitekim bir kaç kişi var ki ziyadesiyle bilincinde,
neyi iade edip, neyi geri aldığımın.

*Daha az zevzeklikle bütünleşmiş bir kendini haddinden çok sevme durumu söz konusu bünyemde.

Hak ettiğim her şeyi alabilirim ve hak edilmediğime inandığım anda gösterdiğim kayıtsızlık bazen beni bile şaşırtır hale geldi.

*Kimse ya da hiç bir şey problem değil, çekil ordan, yapılacak bir şey varsa, ben yaparım.

29 Nisan 2009 Çarşamba

gerizekalı

sarhoş mu olmak lazım
mideni delene dek içmek
kendinden utanacak kadar içmek
her içtiğinde
tuvalet aynalarına bakmamak için
başını önüne eğerek geçmek
kalabalık "bayanlar odası"ndan

hep üzülebileceğin bir
parmak payı bırakmak mı lazım bardakta
dudak payı bırakmak
dokunduğun
sevdiğin
cennet sandığın
tüm çirkinliklerde
bir öpmelik,
tek öpmelik bir dudak payı

kurnaz mı olmak lazım
içtenliksiz
kaçamak
daha güçlü olduğundan
daha çirkin
daha yıpratıcı
daha yıpranmaz

yenmiş gibi mi yapmak lazım
kazanmış gibi
alt etmiş gibi

"her ne boksa kazanılan,
hepsini
hep
ben
kazandım."

bak
bir bok kazanmamışım.

insan olmak
pisliğini
gurur duyarak
herkese gösterdikten sonra
en temiz
en onurlu
en vefakâr gibi

hep "gibi" yapmak
anlamına mı geliyor

ya da insan olmak
bütün lugâtlardan
bağımsız olmak
içinden akan
tüm iyilikleri paketleyip
renkli sözcükler ve
televizyonlarla
tanesi on kuruştan
pazara sürmek

başarılı olmak
anlamına mı geliyor

peki sarhoş olmak mı lazım
ne varsa önünde itebilmek için
sana "yapma" diyen
yapmak istediğin en içten şeyi
yoksa sarhoş olmak mı lazım
yalancıktan
"gibi" yaparak
evcilik oynarcasına
oyunmuşçasına
aptallıkmışçasına
sevmek için birini

utanmadan
öpemiyorsan
utanmadan
sevemiyorsan
dudak payı bırakmadan
kırık bırakmadan uçlarında
yenmiş gibi yapmadan
tutamıyorsan
elimi

ben ne kadar aptalım, tanrım,
tam bir gerizekalıyım
utanmazın tekiyim
pisliğin önde gideni
başarısız bir beyinsizim
mağlubum, yeniğim

ne kadar aptalım, tanrım,
utanmadan
arlanmadan
saklamadan
yenmeye kalkmadan
pazarlamadan
sevebiliyorum,

tam bir gerizekalıyım ben.

27 Nisan 2009 Pazartesi

Stalker

*Ben blogumun izlendiğini billahi bilmiyordum.
Blogun adresimin yayınlandığı birkaç yer var,onları da sadece arkadaşlarım görebiliyor nitekim.

Çok ilginçmiş, sürpriz oldu bana da.


O zaman burdan da söyleyeyim,

nolur gelip yüzüme de söyleyin,
çünkü klavye başından bak ben de giydiriyorum,
ammavelakin sonra ben sahneden de giydiriyorum,
tv'den de giydiriyorum,
ordan da burdan da giydiriyorum.

Kalabalığın arasına karışıp arkadaşının kulağına fısıldayarak laf sokmuyorum ben,
yanımdan yürüyüp geçtiğinde giydirdiğim kişi, burnu düşmüş bir moron gibi geçişini seyredip sonra arkadaşıma cool'luk olsun diye yüzümü ekşitmiyorum.

Oradaki en yerden yüksek lokasyona tırmanıp bağırıyorum ben suratınıza, "Ne kadar adamsın?" diyorum,
evet mesela en son söylediğim şey bu. Son zamanlarda kısa ve öz konuşuyorum.

Hehah,
tamam tamam affedin,
en "cool" sizsiniz,
en "aklı başında" siz,
en "komplekssiz" sizsiniz,
hem "dertsizsiniz" hem de "dert sizsiniz",

affedin, şaka yaptım,

klavye görünce gaza geliyorum işte ne yapalım,

rol modelim sizsiniz.