*Bonobo açtım, fonda çalması için, Change Down. Kelimelerimi akışkanlaştıracak kadar güzel.
*Başlamak istiyorum, kendi kafamda kurmuş bulunduğum küçük bir cümleyle, nacizane,
"God gave you a hand, and you gave yourself a finger."Ne için kullanıyorsunuz, sahip olduklarınızı, içinizde zaten var olanı, size bahşedileni, etrafınızdaki evreni, rengini değiştirip duran geceyi, bütün yeteneklerinizi, potansiyelinizi, duygusal ve matematiksel zekanızı, içinizde belki de var olduğundan haberdar bile olmadığınız yaratabilme güdünüzü,
gücünüzü?
Nelere harcıyorsunuz bütün bunları?
Nasıl oluyor da vicdanınız kabul ediyor, bütün bunları çöpe atmayı?* God gave you a hand, and you gave yourself a finger.
Günlük hayatın, maddiyatın, materyallerin, hırsların, kontrolsüz egoların, başkalarının ne yaptığının, sizin neyi yapamadığınızın,başkalarının sizin hakkında düşündüklerinin, sizin başkaları hakkında düşündüklerinizin, sevgilinizin, arkadaşlarınızın, ailenizin, giysilerinizin, okuduğunuz kitapların, dinlediğiniz şarkıların, karizmatik görüntünüzün, yıkıcı davranışlarınızın, çevresel faktörlerinizin, statünüzün, işinizin, okulunuzun,
sahip olduğunuz bütün bu değerlerin
ötesinde
ne kalıyor?
Siz kalıyorsunuz.
Katıksız, bozulmamış, yönlendirilmemiş,
manipule edilmemiş,
egolarına yenilmemiş,
var olma güdüsüne ket vurulmamış,
tertemiz,
işlenmeye ve gelişmeye açık ve aç
bir "siz" kalıyorsunuz.
Peki ne yapıyorsunuz bu "siz" ile?
Hiçbir şey.
Nasıl oluyor da vicdanınız kabul ediyor, bu ziyanı?
*God gave you a hand, and you gave yourself a finger.
İşte, genel-geçer tüm etkenlerden bağımsız olarak sahip olduğunuz,
yani GERÇEKTEN sahip olduğunuz her şeyi harcadığınız nokta tam da burası.
*Kendinize yapabileceğiniz en büyük kötülüğü yaptığınızın,
ve bu eylemi bir madalya gibi göğsünüzde gururla taşıdığınızın
farkında değil misiniz?
*Çocuk olabilmek, erdemdir,
çocuksu olabilmek ya da
çocuk gibi davranmak ya da
çocukluk yapmak
değil.
Çocuk olun.
Küçülün.
Küçülürseniz, büyüyebilirsiniz.
Bilmediğinizi bilin.
Öğrenmek isteyin.
Ellerinizi kullanın,
gözlerinizi,
burnunuzu,
kulaklarınızı,
sesinizi,
aklınızı,
duygularınızı kullanın.
Yaratın, yön verin, değiştirin, geliştirin,
hangisini en iyi yapıyorsanız,
onu yapın.
Kendinizi ikna etmeyi bırakın.
Kendinizi ziyan etmeyi bırakın.
Her şeye sahip olmak isteyebilirsiniz,
elle tutulabilen her şeye.
Elle tutulabilen şeyler,
ya da banka hesabınız,
ya da insanların sizin hakkınızda düşündükleri,
ya da kırdığınız rekorlar,
üstünlüğünüzü kanıtlamaya çalıştığınız anlar,
ya da kullandığınız fırsatlar,
çerçevedir.
Güzel bir çerçeve edinmekte sakınca yoktur,
ancak çerçevenin tek başına bir işlevi olduğu görülmemiştir.
İçini doldurun,
sahip olduklarınızın,
içini doldurun.
*Etrafınızda milyonlarca mucize var, ve etrafınızda olup biten her şey,
aynı zamanda sizin içinizde olup bitiyor demektir.
Bunun ne anlama geldiğinin farkında mısınız?
Siz, ta kendiniz,
o mucizelerin bir parçası,
o mucizelerin tümü,
ve o mucizelerden birisiniz.
Bütün bunları elinizin tersiyle itme hakkını kendinizde nasıl görebilirsiniz?
*Bir şey yapın.
Yaptığınız şeyi insanların beğenmesi mühim değil.
Kendi "yapabilme" sınırlarınızı her seferinde yeniden keşfetmenizi sağlayacak
bir şey yapın.
Kendiniz için,
iyi bir şey yapın,
sahip olduğunuz tüm genel-geçer değerleri çöpe atmasanız da,
onlardan bağımsız düşünebilin.
Neyin daha önemli olduğuna, aklınız ve vicdanınızla karar verin.
İsteklerinizi ve önceliklerinizi,
genel-geçer değerlere göre değil,
bütün bunlardan arta kalan "siz" e göre belirleyin.
*Bir hayaliniz olsun.
Gerçek bir hayal.
*Bir taş atın, çünkü siz o taşı attığınızda
bir şeyi değiştirmiş olacaksınız.
*God gave you a hand, and you threw a rock.
*God gave you a hand, and you used it
to create.
"Create."
*Yaratın.
*Yön verin.
*Değiştirin.
*Geliştirin.
*Hangisini en iyi yapıyorsanız,
onu yapın.
*Çünkü gerçekten biri olmak için,
insanların adınızı bilmesi gerekmez.
Gerçekten biri olmak için,
kendinize dürüst ve adaletli olmanız
yeterlidir.
İyi geceler.