Velhasıl Çok Sertizdir.

10 Mart 2009 Salı

ortalama.

*Mutlu başladığın bir gün hep şüpheyi de getirmiştir yanında,
çünkü o gün için kaybolmasından korktuğun bir his mevcuttur sol cebinde,
atasın gelir, ama aslında gün bitene dek hissin orda durmasını istiyorsundur içten içe,
ve öyle olmayacağına dair bir şüphe, kemirir durur beyninin ve cebinin sol yanını.

*Derslere girersin tek tek, mutlu günün hevesindesindir hala, oysa bugün güneşin hiç görünmemiş olması yeterli bir sebeptir keyifsiz olman için.

*Ceylan'ın yanına gidersin, beraber yemek yersiniz ve artık olağandan daha uzun süren mutlulukları hakettiğinize dair klasik konuşmalarınızdan birini daha yaparsınız. Kısmen sakinleşirsiniz yüz yüze baktığınız yahut birbirinizin sesini duyduğunuz anlarda, ve bilirsiniz ki bunlar son çırpınışlarınızdır bir şeylerin düzelmesi ihtimallerine sımsıkı tutunabilmeniz için.

*Kös kös eve dönersin, ailenin evine,
kendini evde hissedemediğin bir evdir artık orası,
çünkü yeterince genç bir yaşta bambaşka bir hayat stili zehirlemiştir seni,
ve kulaklarında seni yemeğe çağıran tatlı annenin sesi bile olsa,
huzursuz olursun içten içe,
yeterince kendin değilsindir,
ve gerizekalı bir ergen gibi hissettiyordur bu sana kendini,

en sevmediğin şeylerdir gerizekalı ergenler,
sen de onlardan biriydin çünkü, eskiden.

*Beşiktaş'tan Üsküdar'a giden bir motor vardır,
7 dakika sürer iki sahil arasındaki yolculuk,
ve o 7dakikaya sahip olmak için,bambaşka diller konuşan insanlar yolları arşınlarlar,
sendeyse her gün alışılagelmiş bir lükstür bu,
için için keyiflenirsin.

Su birikintilerine hapsolmuş çamurlara takılır gözün,
motor sallandıkça sallanırlar çamurlar, su birikintisinden kurtulmak istercesine,
tekrar toprak olmak, çiçek açtırmak, hayat vermek, güneş görmek istercesine,
ve inanırlar belki de tekrar toprak olabileceklerine,

farkında bile değillerdir,
birkaç umursamaz insan, ayaklarıyla ezerek toplamıştır onları,
ve ayırdına varmadan, içleri hiç acımadan, akıllarına bile getirmeyerek ezdiklerini,
hiç bir yere varamayacak olan su birikintilerine bırakmışlardır toprak tanelerini.

*Üsküdar sahilinde, denize dökülmüş 40-50 tane simit görürsün.
İki sahne gelir aklında,
Süper Loto'yu tutturduğunu öğrenen bir simitçi, zevkle fırlatmıştır simit tablasını suya,

yahut bir "bardağı taşıran son damla" ile sinir krizi geçiren simitçi,
öfkeyle fırlatmıştır tablasını suya,

eve para götüremeyecektir bugün,
evde aç çocuklar olacaktır bugün,
bir anlık isyanlar, sadece ve sadece lükstür kimi insanlara.

*Bugüne ithafen yapabileceğin en iyi şey,
daha iyi bir kıyafet ve daha pahalı bir siparişe yetecek kadar bütçeyle,
sana iyi davranan şef garsonun çalıştığı restoranta tekrar uğramaktır, vaktin olduğunda.
Belki mekanın sahibine de, şef garsonun güleryüzü ve iyi servisi için orda olduğunu belli edecek birkaç jest yaparsın, bahşiş bile bırakabilirsin hatta.

*Düşünürsün ışıklardan geçerken, üzerine su sıçratan taksicinin arkasından öfkeyle bakarak,

yeterince kullandırdın kendini, maddi ve manevi olarak,
ve yeterince doldurdun kendine kötülük yapma kotanı,
başkalarına yaptığın kötülüklerse bir kaç şarkıdan ibaret kaldığına göre,
çalmayan telefonlardan ötürü üzülmek saçma değil mi?
Yahut her çaldığında o an en son konuşmak isteyeceğin kişilerden birinin aradığını gördüğün telefon ekranına bakıp surat asmak?

Ne kadar ufak tefek şeylere üzülüyoruz,
ve ne kadar kolay heyecanlanabiliyoruz,
güzel bir şeylere tutunma şansları gördüğümüzde.

Ne olursa olsun,
hala hayallerimiz var,
öyle ya da böyle sıradan bir gün daha biterken,
hala hayallerimiz var ve hala gerçekleşeceklerini ümit ederek yaşıyoruz.

Ne olursa olsun,
bugün de İsa mezarından çıkmadı, yahut kıyamet kopmadı,
yahut bombalarla ayağa kaldırmadılar İstanbul'u,
ve bugün de sevdiğimiz biri ölmedi,

ve bugün de kedin seni gördüğüne çok sevindi.

Belki de şükretmelisin,
bundan daha fazlasını elde edemeyecek olmanın verdiği bilinçle sızlanmak yerine,
belki de şükretmelisin,

çünkü kedin henüz 4 yaşında, ve ortalama 9 yıl daha seni her gördüğünde sevinecek.

Kendin için ne yapacağına,
9 yıl sonra karar verirsin..

2 yorum:

Eylül Köksümer dedi ki...

belki de okuduğum en iyi yazıydı sana ait. belki bu blog dışındakileri okumadığımdan, belki kedim 4 yaşında olduğundan. tanımadığın birinden sevgiler..

Ash Killroy dedi ki...

onur duydum, teşekkür ederim.(: