Velhasıl Çok Sertizdir.

28 Aralık 2008 Pazar

Blow.

"And so it is,
just like we said it would be
Life goes easy on me
Most of the time.
And so it is,
The shorter story
No love, no glory
No hero in her sky.
And so it is
Just like you said it should be
We'll both forget the breeze
Most of the time
And so it is
The colder water
The blower's daughter
The pupil in denial.

Did I say that I loathe you?
Did I say that I want to
Leave it all behind?"

*Gidiyorlar omzularımdan birer birer,
garip günlerin garip hisleri,
Exit Music dinlerken sadece üçüncü sesi bulmaya çalışıyorum,
çünkü eğer gerçekten dinlersem bir parmağımın kopup gideceğini ve ortalığın kan gölüne dönebileceğini zannediyorum.

Tıpkı bir zamanlar kulaklarımda duyduğum inanılmaz yükseklikteki kağıt yırtılma sesi gibi,

rahatsız edici olacağını düşünüyorum, istemeden.

Elimi nereye atsam çürümüyor ama,
elimi uzatmayı düşündüğüm herhangi bir yerin,
kendisini tutmamı benim yarım kadar bile istemediğine inanarak,
elimi cebimde tutmakta fayda görüyorum.

Aslında bir halt görmüyorum.
Şarkı bile söylemiyorum.

Ellerime ilk kez manikür yaptırdım, bir ay kadar önce,
ve biraz daha az pençe gibi göründüklerine inandım, ilk bikaç gün,
sonra geçti.

Öyle görünüyor ki gidiyorlar,
ufak detaylar halinde,
büyük parçalar şeklinde kopup kopup gidiyorlar.
Neresinden tutmaya yeltensem de gidecekler.
Tutmuyorum.
Şarkı bile söylemiyorum.

Mırıldanıyorum, eskilerden birkaç şey gördükçe hatırlıyorum,
hatırlıyorum, hatırlıyorum.

"Pressure cooker pick my brain and tell me i'm insane, i'm so fuckin happy i could cry."

21 Aralık 2008 Pazar

Confess.

I want you to do something,
about ending things,
about limits,
about borderlines.

And I want you to do something,
when you don't agree with me,
when you don't hear me,
when you don't seem to care.

I want you to do something,
something like saying what you think,
something like not finding reasons,
something like being honest with me,
all the way.

I want you to do something,
at least say goodbye,
if that's what you feel inside,
at least be who you are,
when you're leaving my house.

Don't spend or waste your time with me,
if it's what you need,
and don't tell me that you don't have time,
when you have all of it, indeed.

I can see the early-morning-birds flying away from my window,
and I am feeling lonely,
but it doesn't matter most of the time.

What matters is,
honesty.

I have a lot to tell,
and a lot to do,
and the worst part is,
that I just want to do them all with you,
I have a lot to give,
and no offense taken,

but I am not that pure,
not that naive to believe in
some pink lies which are told to hide what's fading away.

"What you fear most, will come and hunt you" said someone.

And there it is,
no safety heaven,
no trust and peace left,

broken, broken and broken,
it's all over the floor.


Go away, get out of here, forget about me,
if that's what you need.
It could matter, if you were there for me.

But now, what matters is,

honesty.

Bye everyone.

12 Aralık 2008 Cuma

joy,joy,joy..

*Sözcükleri çok kolay haryacan insanlar var bi de.
*Yapabildiğim en iyi şey anlatmak,
dünyada karnımı doyuracak şeyler sözcükler,
bestelerle el ele koştukları müddetçe,
ve hatta belki ayrı gayrı bile,

ve ben susuyorum, sessiz kalıyorum,
anlatırsam en sığından, en önemsizinden anlatıyorum.

*Kimi insanlar kolay harcıyor sözcükleri, kızıyorum.

*Tıpkı Resim-İş Hoca'sının dersine inanılmaz önem verilmesini istemesi gibi gerzekçe bir ego bile olabilir bu,

ama kızıyorum.

*Herkes en zeki olduğuna inanıyor, ben susuyorum.
*En zeki değilim çünkü, ama en zeki olduğuma inanacak kadar aptal olmadığımın bilincindeyim.


*Ve sözcükleri harcamamayı öğrendim sanırım.
*Sözcükler velinimetim.

*Siz anlatın, aşk deyin, sevgi, kıymet, değer, hayat, bok, seks, cinayet, pırasa.
*Siz yapın.

*Ben iyiyim.

11 Aralık 2008 Perşembe

Duruşu olan insanlar.

*"Benim bir duruşum var." adamcığından haz etmem.
*Kendini kategorize etme çabasındadır o adamcık, duruşu olmadığını iddia ettiği tüm diğer moronlar gibi.
*"Ben şunu yaparım bunu yapmam sikerim sokmam çakarım takmam bilmemne" diye uzattıkları, bitiremedikleri şahane listeleriyle beraber sevmiyorum o adamcıkları, kadıncıkları.
*Benim bir duruşum yok.
*Benim bir vizyonum yok.
*Benim bir "ben buyum"culuğum yok.
*Elbette kaypak değilim, ancak limitli olma ihtiyacı duymuyorum.
*Yapıma, karakterime ait birtakım taşlar var evet, ama işte ne bileyim, anlatamıyorum..

*Misal güçlü kadın olgusu yerleşti yeni nesle.
*Modern kadın, güçlü kadın,
gücünü ve modernliğini toplum içerisinde rahatça seksten konuşarak kanıtladığına inanıyor ne yazık ki.
*Karşısındaki adam konuyu cinsel uzuvlara çekmese dahi o kadın inatla çekiyor.
*"Senin pipinin olması benden iyi olduğun anlamına gelmez, et parçası."
gibi.

Adam da böyle bir durumda gayet "Senin de kukunun olması kraliçe arı olduğun anlamına gelmiyor ağmınakoduuum." dese, ben mesela bir bayan olarak, kıs kıs gülerim, içten içe keyiflenirim orda.

*"Sana hayatta vermem." diyerek aşağılama çabası.
"Boklu götüne kalmadım." diyerek sakin bir cevap.

Böyle şeyler mutlandırır beni, keşke olsa.

Kadın, otorite olduğunu, güçlü olduğunu, sivri dilli olduğunu, her boku cinselliğe çekerek "ne kadar rahatım güçlüyüm çekinmem ben pipiden çükten" moduyla ortaya koyma çabasındaysa,

koymalı o kadına.

*Duruşu olan adamcık modeline en iyi örnek bu kadındır kanımca şu an.
Nitekim sabahın beşi, aklıma başka bir şey gelmiyor.


*Dünya kuku ve pipi çevresinde dönüyorken,
neden medeniyet,
neden teknoloji,
neden politika,
neden peynir?

*Zeka ile kuku arasına da, zeka ile pipi arasına da çizgi çekilmesini,

ve "benim bir duruşum var mıymıymıy" insanlarının gidip bir uğraş edinmelerini,
hayat tecrübesi ve irade olgularına eriştikten sonra,
ortamlarda prim yapmanın yeni yollarını aramaktan ziyade,
farkında olmadan yapı taşları ve -burda çok heyecanlanıyorum- BİR KARAKTER sahibi olmalarını bugünki yazımdan talep ediyorum.

*Öpüyorum gıdıklardan..

30 Kasım 2008 Pazar

Besteyle yorum arasındaki dört fark..

.. ipim kuşağım skim ve taşşağımdır.

Başka bir cümle beklemeniz bile kabahatti bu girişten.


*Selam çok şımarık olup da bir bok olmayanlar,

hehe,

bokumla oynayarak kıymetlenebilirsiniz.

*Bokumu e-bayde satamazsınız ama,
bokumla oynayarak kıymetlenebilirsiniz.


*Tüm deneyimleriniz ve egonuz, saygınlığınız yahut espritüel bilmemne yaradılışınız,

sizi siz yapan o soktuğumun basit ve kısıtlı bir Türkçe ile yazılmış "derin" cümleleri,

hepsi ile bir paket halinde siz,

sadece sıçarken çok mutlusunuz ve belki de bacağınızdaki et benini kanatana kadar kaşıyorsunuz,
sonra elinizi tişörtünüze filan siliyorsunuz.


Yapıyorsunuz bunları,
siz bu kadarsınız,

o yüzden bokumla oynayarak kıymetlenebilirsiniz.

*Sadece sivri dilli olmak,

diğer herkesten daha iyi olduğunuz anlamına gelmiyor.

*İnsanlar sizden bir sebepten ötürü uzaklaşıyor,

ve evet herkes için kendisi en haklı,
ama bir yerde,
birkaç tane 10'dan fazla kişi toplanıp bir kanıya varıyorsa,
o kanı doğru,

ve siz,
skime sürmeyeceğim kadar yanlışsınız.

*Yalnızlık çoğu insan için seçim değil mecburiyettir, dolayısıyla ilk fırsatta götüne tekmeyi koyacakları "yalnızlık"larını, inanılmaz ulvi bir şeymişçesine, tamamen onların tercihiymişçesine süsleyip püsleyip anlatırlar.

"Kimseye ihtiyacım yok"çular, "En kral benim"ciler, "Ben saygın biriyim"ciler, "Dağın zirvesinda ancak bir kişi olabilir"ciler, "Arındım"cılar, "Erdim"ciler, "Sktim"ciler, "Sçtım"cılar..

Aman diyeyim,
aman.


*Sevgiler canlarım, yaş grubunuz ve statünüz her ne olursa olsun, hepinize aynı derecede.

27 Kasım 2008 Perşembe

These guys give me a terrible headache.

Çevremdeki

hiç bir işe yaramayan insanların iki sınıfa ayrıldığını gördüm:

1- her şeye inanılmaz derin anlamlar yüklemeye kasan, tembelliklerini haklı çıkarmak adına inanılmaz derin olduklarını ve dışardaki çıldırmış dünyadan izole olduklarını iddia eden, bir skime yaramayan, kendini bilge sanan "filozofvari" gerzek egoistler(sadece yatarlar, iş-güç-sorumluluk vs gözlemleyemezsiniz o bünyede.)

2-ortamın göbeğine düşerek, hep daha kuul, hep daha mühim görünmeye çalışan, canından çok önemsediği ortamcıl mevzuuları çok önemsizmiş gibi göstermeye çabalayan, ucuz hikayeler ve ucuz çirkeflikler peşinde koşan, zavallı beyinsizler.(sadece takılırlar, iş-güç-sorumluluk vs. gözlemleyemezsiniz o bünyede.)

Her iki gruptaki insan çeşidi de, kendisine laf eden insanı ya "ortamcı" ya da "ezik gerizekalı" olmakla itham eder.

Ortadaki insan her ikisinden tiksinir, ve her ikisiyle de itham edilir.

Ama genellikle bu insanların ağzında bir "sen daha büyümemişsin" lafı vardır ki,

Allahım alıp büyüteceğim hepsini dizimde bir gün,

takatim olsa, sabrım olsa,

vaktim olsa.

15 Kasım 2008 Cumartesi

Yatay olabilme isteği.

*Çok fazla koşturulan, bir sürü irili ufaklı sorunla yahut sinir bozucu durumla karşılaşılan bir zaman dilimi deneyimlemek sonucunda ortaya çıkan isteğe, yatay olabilme isteği denir.
*Uzun,uzuuun günlerce yatay pozisyonda, mümkünse beyin uyutucu aletler -laptop ve tv- karşısında bolca ıvır zıvır tüketilerek geçirilen bir dinlenme sürecine yatay olabilmek denir.
*Bu pozisyona ulaşabilmek için her şeyden feragat etmeniz gerekmektedir.
*Kendi isteğinizle feragat etmediğinizde, yıpranmanız, yorulmanız ve altından kalkamamanız sonucu sizi hemen her şeyden feragat ettirecek birileri elbette mevcuttur.
*Beni feragat ettirdiler.
*Yalnız yatay pozisyona geçmek değil, başka bir çalışma kampına girmek suretiyle feragat ettirildim.
*Planlarda değişiklikler oldu, yalnız biz başka bir şey için kapanıp en az 1hafta evden uzak kalarak çalışmaya gömülücez.

*İşin ilginci, bizi devam etmeye zorlayan bir şey hep var, safça bir umut mu, yoksa bundan başka herhangi bir alternatifle kesinlikle mutsuz olacağımızı adımızdan iyi bilmemiz mi, emin değilim.

*Sadece her şey çok güzel olacak.
*Ve sanırım peygamber sabrına sahip olma aşamasına çok yaklaşmış durumdayız.

*En azından kendi adıma,
kendimle ilgili hoşnut olmadığım her şeyi mükemmelleştirmek için yapılacak bütün eylemlere açığım.

*Dolayısıyla, sadece bir iç geçiriyorum, ve devam ediyorum.

*Çünkü "Hayat devam ediyor." klişesinden daha doğru ve kesin bir cümle duymadım.

4 Kasım 2008 Salı

Tekrar merhaba.

*Yokluğunuzda hayat enerjimi çaldılar,
yaşama isteğimi çırptılar,
iyi niyetimin ağzına iki tane çarptılar,

geri geldim.

Ağzınıza sıçmak bir onur.

Killerraspberry is back, mothafucka.

30 Eylül 2008 Salı

Heartbeat

Çok şey değişti, çok şey güzelleşti, kalp ağırlığı hafifledi, nefes alma sorunu gözde büyümekten vazgeçti.

Bunların üzerine, tanrı ellerime Flobots'u getirdi.

"I can lead the nation with a microphone."

Sanırım aşık oldum.

Kan dolaşımım damarlarımı eskisi kadar çok patlatmıyor ama içimde mevcut bir Russel Crowe'umtrak canavar(R.C. Marco Polo) egemenliği süregelmekte.

Granit değilim ki sapasağlam olayım,
kırçıllı olayım,
siyah olayım.

Bir canavarsal hüküm sürüyorsa üzerimizde,
ne yapalım,
ne yapalım,
ne yapalım.

Bir molekülü atomlarına ayıralım.
Ayıralım.
Ayıralım.
Ayıralım.

20 Eylül 2008 Cumartesi

Son zamanların iki değişik güzelliği

*Mutsuzluğundan konuşurken mutlu hissedebilme durumunun kaynaklandığı kişi yahut kişi/ben kimyasal tepkimesi.
*Hiç anlamayanın hiç çözemeyenin varlığından yahut anlamayıp çözemeyişinden kaynaklanan mutsuzluk.
*Mutsuzluğundan konuşurken mutlu hissede...

döngüsü.



*If i could sleep forever,i could forget everything.
*I am awake, but you I am awake
And you are only dreaming
You’ll be ok and you will find some meaning
You will not break
Though you'll buckle with feelings
I am awake and you are only dreaming.


*Çelişkiliyiz.
*Yine çok yorgunuz.
*Keşke hepsi bitse yahut biz bitsek.
*Yahut gidemedim huzura bir gidebilsem, doğa, doğa doğa.

16 Eylül 2008 Salı

Bubblegun

*I was the girl with no high hopes
I was the girl who hang out with right hoes.
Because you broke me down, i said "Right on!"
You knew how to cuddle how to show off

You pulled the trigger, and you shut me down,
shut me down with a bubblegun.


-

*Durum şu ki, yüksek beklentileri ve insanların getirilerinden umudu kesme zamanı gelmiş de geçiyor.

Hiç kimse bana bundan daha fazlasını veremeyebilir.
Belki de o ağaca çok sert vurduğum için tüm meyvalar düştü,
yahut çürükleri düşürmek için vurmaya devam ettiğim süre içinde,
tazeler de çürüdü ve döküldü.

Bak,
bir zamanlar ben çok sevilen kadındım.

Artık öyle değil.
Artık başka.

Ya hep yanlış insanlar,
ya ben dingil mıknatısıyım,
ya da ben tamamen yanlışım.


*I used to have this strong feeling, that i was going to be loved forever, and ever.

Strange.

12 Eylül 2008 Cuma

Formülü artık biliyorum.

*Daha az iyi niyetli, iyi insanlara karşı bile.
*Neredeyse iyi niyet yoksunu.
*Daha fazla beyinli
*Daha bencil
*Daha hırslı
*Daha çalışkan
*Daha otoriter
*Daha sert

ol.

Welcome Ash Killroy, she's here!

10 Eylül 2008 Çarşamba

9 Eylül 2008 Salı

Gliserinli tabut temizleyicisi

*Işıkları açıyoruz, hepsi saklanıyor,
Işıkları kapıyoruz, etimize doluyorlar,

hamam böceği kılığında,
hamam böceği dayanıklılığında,
aynı istikrarda,
insanlar.

*Mutsuzluklarınız için daha geçerli sebepleriniz olmalı.
Büyüdüğünüzde bugünleri hatırlayacak,
ve suratıma bakmaktan utanacaksınız.

*19'unu yeni doldurdu çocuk,
15'ini bitirdi zihnen,
ve 14'üne yeni basmış kadar azgın.

*24'ünü bitirdi çocuk,
18'ini yaşıyor zihnen,
ve 9'undan gün almışçasına gamsız.

*37'ye dayandı çocuk,
16'sında fink atıyor zihnen,
ve Berlin Duvarı'ndan kopardığı parçalarla gurur duyuyor,

Seattle'da bir garajda lise arkadaşlarıyla yaptıkları kötü müzik gibi,

hep bir rockstar olmak istiyor.

*Herkes, herkes tarafından sevilmek istiyor.
*Herkes, ışıklar açıldığında yok oluyor.

*İşte aramızdaki bu fark yüzünden,
ben küfürlere açığım,
ve siz değilsiniz.

5 Eylül 2008 Cuma

Happy To Hang Around

*Saat 00:10, tarih 5 eylül,2008,

ve ben, "ben, sensiz.." ile başlayan cümleler kurmamak için zorluyorum kendimi.

*Bitti,bitti,bitti, hepsi geçti, hepsi geçti, sakin ol.
*Çocuk, çocuk yüreğimi çocuk yaşımda söküp çul çaput gibi paraladın.
*Çocuk, çocuk yüreğini çocuk yaşında söküp çul çaput gibi paraladın.

*Sen çok yaşa emi, çocuk!
*Sen çok yaşa!!!!


*Şarkılar da yetmiyor, şarkılar da yetmiyor ya bazen.
*Şarkılar yazıyorum, yazıyorum, söylüyorum, bitmiyor, bitmiyor içimdeki lanet.

*Kuruyor o bataklık yavaş yavaş,
çürüyor, dökülüyor,

yok oluyor, gidiyor parça parça koparak,

elbette azalıyor.

*Ama öyle şiddetli ki havada asılı kalan hissi,
öyle kuvvetli ki kokusu, baş döndürüyor.

*Artık doğum günlerinde kadeh kaldırıyorum,
vefat yıldönümlerinde öyle boş boş bakıyorum gökyüzüne.

*Dilim tutuluyor, 7haziranlarda söylediğim o umutlu sözler,
sana verdiğim sözler, göğe baka baka, sarhoş,

gelmiyor dilimin ucuna, gelemiyor be çocuk.

*Tonla şarkı var, odaklanmam gereken, hayatın akışını sağlamak için,

ama aklımda varsa yoksa bir melodi,
happy to hang around.


*"Sen, sensin!
Bir de gözlerin!
Kahverengi!
Derin!"



*Şerefine içiyorum.
*Şerefine yaşıyorum.

4 Eylül 2008 Perşembe

Laf aramızda..

*Bir şeyi hatırladım,

var oluşumun sizi değerli kıldığı kuruntusuna kapılmaktan vazgeçmelisiniz, çünkü asla ama asla tırnağım kadar bile etmeyeceksiniz.


Mutluluklar.

2 Eylül 2008 Salı

All manipulations are my work.

*Counting down for third september 2008,it's time to manipulate the pain.

*Çok hızlı geçiyor 1 yıl, ama bütün yıllar çok hızlı geçmiyor.
*4 yıl olmuş şunun şurasında.
*4 yıl nedir ki, elimin kiri.

*4 yıldır yoksun, benim sessizim, 4 yıldır bocalıyor bütün dünya.

*Ne tarafa dönelim yüzümüzü bilemedik.
*Ne tarafa eğik olsun, kaç derece, kaç dakika.

*4 yıl nedir ki, elimin kiri.
*Ellerim kirli.
*Ellerimde kan izi.

*"Kimse bilmez ne çektiğimi." *





*Charles Bukowski'den alıntı.

1 Eylül 2008 Pazartesi

Overlook this supposed crime

*We best keep this to ourselves and not tell any members of our inner posse
I wish I could tell the world cuz you're such a pretty thing when you're done up properly


*Merhaba, ağır sıçtım bu kez.
*Hoşçakal.

30 Ağustos 2008 Cumartesi

Their poops are still warm, they can not be gone too far.

*Way too hardcore.
*"Ağzına sıçmak" tabir ettiğimiz.
*Sekiz eklemlilerle dolu bir odada ayak serçe parmağımıza yalnızca 1 adet eklem verilmiş olmasını sorguluyorduk.
*Çok da eski bir tarih değil, sanırım 24 saat ya oldu, ya olmadı.
*Cümleyi buldum, "Too much candy gonna ride your soul."

*Oh boy, love gonna get you down.

Ha-ha.

*Lotsoflovefrommetoyoulady.

*Sanırım herkes, herkes, bu blogun içindeki her şeyi boşvermeli,
ve yalnızca

A Bag Full Of Loot'u okumalı.


"Because that's the real issue, that's the enlightning.

And nothing could hurt more, even my broken nose-no, nothing could ever hurt more than that feeling as i gave birth to those thoughts, growing up in me waiting to become sentences,


and they are just like a zipped file,

and the freshness right after giving the birth, becoming the baby,

and wanting everybody to see the miracle,

covered with blood, sticky, red, ugly, and pure."


Herkes onu okumalı,
ve dejenere bir Türkçe kullanıyor oluşumun, belki de hep aynı dilde düşünemeyecek kadar fazla çağrışımsal çalıştığım gerçeğinden kaynaklandığını kabullenmeli.

Hayır, ben cool olmaya çalışmıyorum*, o ve tüm bu yakıştırmalar sizin işiniz.

Ben molotof kokteylleri yapıyorum.
Şenlikler.
Badem şekerleri.





*Rahsaan Patterson- Delirium.

22 Ağustos 2008 Cuma

Holes being punched into.

*I was afraid of your testosterone.


*Birinin ilk günden elimi öyle kendinden emin, öyle sımsıkı, öyle kuvvetli ancak zarar vermeden, kavrayarak tutmasını,
*Birinin yüzümü öyle seyretmesini her sabah uyandığımda,
*Birinin öyle hayrete, hayranlığa kapılmasını kahkahalarımla gelen varlığım karşısında,
*Birinin beni uzaktan gördüğünde gülümsemeye başlamasını, yanıma gelen o adımlarını hevesle hızlandırmasını,
*Birinin her sabah güne uyanışımı kaçırmamak isteyişini,
*Birinin her gece benim kokumla uyumak isteyişini,
*Birinin tüm zayıf noktalarımı bilip, kendisiyle ilgili tüm zaaflarımı kullanışını,
*Birinin günde milyonlarca kez sıkılmadan öpebilmesini beni,
*Birinin en çirkin hallerimi bile dünyanın en güzel kızına tercih edebilmesini,
*Birinin beynimin hızlı ve çağrışımlarla işleyişini çözmesini, anlamasını,
*Birinin ben uzun uzun konuşurken şefkat ve sabırla dinlemesini,
*Birinin portakal suyu almasını, ben seviyorum diye,
*Birinin hastalandığımda ateşime bakmasını, ben uyurken,
*Birinin türlü sevimlilikler yapmasını, gönlümü almak için,
*Birinin çaresiz kalmasını, histeri krizlerine kapıldığım anlarda,
*Birinin kollarımdan tutup beni sakinleştirmesini,
*Birinin hayaller kurmasını,benle dolu bir gelecek için,
*Birinin yatak odası takımı beğenmesini,
*Birinin kırıldıklarımı çözemeyişini,
*Birinin anlattıklarımı anlamayışını,
*Birinin benim açımdan bakamayışını, belki de bakmak istemediği için,
*Birinin sözler verişini, kırılmayayım diye,
*Birinin verdiği sözleri tutmayışını,
*Birinin şikayetçi oluşunu, fazla varlığımdan,
*Birinin uzaklaşamayışı, başkalarının varlığından,
*Birinin takip etmesi, karınca gibi, önündekinin bıraktığı izi,
*Birinin kabullenmemesi, böyle gitmediğini, gitmeyeceğini,
*Birinin sıkılması, sürekli hayatının bu şekilde kalmaması gerektiğinden yakınan kadından,
*Birinin koparması bu güzel müziği çalan gitarın tellerini tek, tek,
*Birinin uzaklaşması, gittikçe daha uzak olması,
*Birinin belki sırf alışkanlıktan, doldurduğum yerin, ben gidersem, diğer eşyalar gibi tozlu değil, pasparlak kalacağını düşündüğünden,
*Belki içinde bir parça kalan mantıktan,
*Belki içinde bir parça kalan aşktan ötürü gitmeyeyim diye bir kaç kez daha zaaflarıma oynaması,
*Birinin giderek daha fazla kırması beni, yıpratması,
*Birinin en zavallı halimi görüp de umursamaması,
*Birinin beni suçlaması, olanlar yüzünden,
*Birinin şaşırması, donakalması, öfkem karşısında,
*Birinin yok olması, sonsuza dek hayatımdan,

bir küçük jeste değişilebilecek bir şey miydi,
birkaç güler yüze,
birkaç ideolojiye,
birkaç gelecek planına,
birkaç prensipe,
birkaç sevmece oyununa?

Pişmanlık değil, hayır.
Durum değerlendirmesi.
Aşk değil hayır,
Durum değerlendirmesi.

Artık bunu yapmam gerekiyordu.
Çünkü kıymeti yok.

"Are you still mad that we slept together even after we have ended it?"

20 Ağustos 2008 Çarşamba

A bag full of loot.

*Kısa bir ara verdik evet, tavrımıza, Süzme Tuşları formatına, öyle hissettik çünkü, içimizden öyle geldi.
*Biz, evet, biz dediğim ben ve kafamdaki Russell Crowe'umtrak canavar.
*R.C. Marco Polo koyuyorum şimdi burda o canavarın adını. R.C.Marco Polo a.k.a. The Killer Raspberry. (:

*Aaa, açıkladım, bak.
Hahaha.

*Başlıyoruz, evet.

-BUGÜNE KADAR YANILDIĞINIZ HER ŞEY-


*İnsanlar her zaman oldukları kadarlardı, ne daha az ne de daha fazlalardı; onları siz kalıplara ve kategorilere soktunuz.
*İnsanlarla ilgili hayal kırıklıklarınızın sebebi sizsiniz.
*Durumlar asla o kadar da trajedik değildi, ve tüm kişisel tragedyalar aslında klişelerle beslenen kitlesel zırvalıklardı.
*Bu bağlamda fundamental olarak Pride and Prejudice ile Rosalinda arasında bir fark yok. Ama bu cümlemi eleştirmeden önce fundamental sözcüğünü dikkate alın ve tüm yontulmuş ayrıntılardan değil, bu tahta putların içindeki o sade odundan bahsettiğimi anlayın. İzah etmekle gerçekten uğraşamayacak kadar yorgunum.
*Evet, kişisel tragedyalar diyorduk;

durumlar aslında o kadar da trajedik değildi, belirli mutsuzluklar için sizi belki suçlayamam ama geliştirilmiş ve mükemmelleştirilmiş trajedilerden kaynaklı ağır depresyonlarınızın sebebi sizsiniz.

*Çok şey bilme isteği insanı geliştiren,yararlı güdü; çok şeyi bilme iddiası insanı şımartan, göreceli olarak yararlı eylem; her şeyi bilme iddiası insanı körelten, yüceleşmesini engelleyen, daraltan eylem; her şeyi bilme isteği insanı çıldırmaya sürükleyebilecek kadar etkili olmasına rağmen, sadece ve sadece aptallıktır.

*Bu yüzden sorgulamak doğrudur, ancak sorgularınızın sonunda durumların inanılmaz basit birkaç olguya bağlandığını kabullenmeyi reddetmek, her ne kadar beyniniz o son noktaya varana kadar inanılmaz derin ve anlamlı bir sürü olgudan geçtiği için durumun büyüsünü bozmaktan çekinceyle kaynaklansa da, hayatta kalmak ve daima gelişmek gibi temel içgüdülerinizi yok saymanıza ve kafa karışıklığından ötürü derin bir mutsuzluğa kapılmanıza sebep oluyorsa, sınırınızı bilemediğiniz ve reddetme eylemini bilinçli yaptığınız için, suçlu sizsiniz.

*Her şeyin inanılmaz basit olduğu bir dünyada, her şeyi komplike hale getiren insanların yargıları, egoları ve hırslı düşünce yapıları iken, şeylerin basitliğini kabullenmemek ve onlara inanılmaz şiirsel anlatımlar yüklemek onları daha anlamlı yapmıyor ancak sizleri daha az gerçekçi kılıyor ve hayatta kalma kuvvetinizi düşürüyor.

Minimallikte inanılmaz detaylar bulunduğunu, ve bu detayların inanılmaz şiirsel olduğunu, tüm bu çok basit olan şeylerin büyüleyici güzelliklerle, hayranlığı hakedecek derecede akıl almazlıklarla dolu olduğunu görmeyerek/görmeyi reddederek onları hiçe saymak ve üzerlerinden abartılı tragedyalar yazmak, yaratıcılığınızı kullanmak değil, aksine, gözlemciliğinizi eksilterek yaratıcılığınızı klişelerde takılı kalmaya zorlamak anlamına geldiğinden,

olaylara ve dünyaya yeterince sakin yaklaşamadığınız için bugüne kadar kaçırdığınız her şeyin, ve bundan kaynaklı ruh halinizin sorumlusu sizsiniz.

*Temel ihtiyaçların ve olası akışkanlıkta devam eden hayatların, önünüze serilen tüm doğruların ve yanlışların yanısıra, Tanrı'nın size koca bir kıyak geçerek dünya üzerindeki her şeyi MÜKEMMEL SUBJEKTİFLİKTE yarattığının, ve size her zaman "bu onun , bu da benim görüşüm" objektifliğiyle durumlardan sıyrılabilme lütfunu bahşettiğinin,

ve herkese bu lütfu eşit derecede bahşettiği için, bir bağlamda herkesle benzeşebileceğinizin bilincinde olmamak, hayatınızdaki tüm akışkanlıklar adına yaptığınız en büyük hatadır, ve bunun sorumlusu sizsiniz.

*Gördüğünüz üzere, başkalarının üzerine yıkabileceğiniz her şey aslında sizin kabahatiniz.

İşte bu yüzden bireysel bir dünyada yaşıyoruz,
işte bu yüzden dinler bile bireysellikten yola çıkan kitlesel ütopyalar.

İşte yine bu bağlamda hepiniz, tek tek bireysel, kişisel, özgün, farklı,
ve hepiniz, toplamda değil ama "öz suyunuzda" aynısınız.

Fundamental olarak.
Temelde.


Ve sahip olduğunuz tüm yargılar, tüm kişisellikleriniz, tüm tragedyalarınız, genellediğiniz ve anlam yükleyemediğiniz "neden varız?" düşünceleri,
irrasyonel olduğuna inandığınız ancak sıkça rastlanılan fikir yürütme biçimleriniz,
mutsuzluklarınız,
hüzünleriniz, hayal kırıklıklarınız,
kırılan yaşama istekleriniz, kızdığınız tanrılar, kızdığınız sistemler, kızdığınız insanlar,

hepsi, hepsi sizin en şahsına münhasır çantanıza doluyor,

ve dünya o çantanın adını "A bag full of loot." koyuyor.



Kendinize iyi davranın. Ben buralarda olacağım.

-I only make jokes to distract myself from the truth.-

19 Ağustos 2008 Salı

Mutsuzluk bulaşıcıdır.

"You don't know what love is, get a grip.
Sounds as if you're reading from some other tired script.
I'm not gonna meet your mother anytime.
I just wanna rip your body over mine.
Please tell me why do you think that's a crime?

I've forgotten all of young love's joy.
Feel like a lady and you my lady boy,
You should be stronger than me."



Mutsuzluk bulaşıcıdır ancak ilerleyen teknoloji içimizi rahatlatan çözümler sunmaktadır;

evden çıkarken kapıyı kilitlerseniz, sizden sonra eve hırsız girse bile, dışarı kapıdan çıkamayacaktır.

Yanınızdan C Vitaminini eksik etmeyin,
kapınızı kilitlemeden çıkmayın,
her zaman diğer ihtimaller üzerine de oynayın,

-one foot out the door-

ve sizin yerinize bırakın başkaları sorun yaşasın. (:


-It's a new dawn, it's a new day, it's a new life, and i'm feeling good.-

Infatuation junkie.

*Is me.

*Hey, look who's being honest again.
*Take a picture with the "moment". Keep it as a memory.

*Infatuation junkie (it), checks all the other options whenever it feels unsure about the deal.
*It extraordinarily distracts itself from the inner-possibilities of outer-daylife.
*It extremely sets itself as the default, the main character in all its relationships between two.
*It has no trust in no one and persistently demands trust from the others.
*It runs away quickly, fast, and bonds really hard.
*It is needy indeed.
*It locates the fear and the sourness.
*It sences the insincerity, the alienation from itself by another creature.
*It insists on trying, otherwise it would drop dead.

*It is mistaken, it is what it is.
*All the other people might be similar, but their imperfection doesn't seem to bother them.
*And their offences are under rug swept.

*The Infatuation Junkie just goes hard on people, hits the tree hard so all the rotten ones can fall earlier from the tree.

*So there will be time left to spend with the fresh ones. The good ones.

*I know what I should do, but it's getting so fucking uglier as we see another fucking rotten fruit falls from the tree,

as we see there are almost none left.

*The Infatuation Junkie should get clean, maybe.

17 Ağustos 2008 Pazar

How do lillies smell?

*They smell like headaches and peace.

*Klor.

*Ilık ılık dökülecek çirkinliğiniz bacaklarınızın arasından,

koltuk altlarınızdan ve kasıklarınızdan.

*Yoruyor beni yaşayış şekilleriniz.

*Yoruyor beni küçük hesaplarınız ve içten pazarlıklı minik kelimeleriniz.

*Hiçkimsesiniz gözümde genellikle.

*Midem bulanabiliyor sıkça.

*Ama uğraşamayacak kadar yorgunum.

*Kolumu çekiştirip durmayın arsız çocuklar gibi.

*Eve gittim, gelmiyorum.

*Home sweet home.

Licorice creme

*Bak, içimden ölümler geçti.
*Bak, nasıl büyüdüm, bak.
*Bir el salla, selam et, gülümse, diril, vur, bağır, bir şey yap.
*Nasıl büyüdüm, güzelleştim, katılaştım, uzaklaştım, örselendikçe nasıl daha da dikleşti sırtım, bak.

*Bak, o şarkılar çalıyor, ben nedensizce, bağlantısızca, çağrışımsızca, 1930ların çocukluklarına koşuyorum,

meyan kökü yiyorum,
kanyak içiyorum.

*Bak, midem nasıl yanıyor.
*On dokuz yaşında gelen ölümlere, on dokuz yaşında gelen ülserler eşlik ediyor.

*Nasıl da hasar göremiyorum senin gibi, bak.
--------------

*Bab-i Esrar'ı gözbebeğimden dökün, iyice yaksın, mikrobunu alsın, yapabiliyorsa yaşartsın şu soktuğumun lâl gözlerini.

*Ben omuz olmak istiyorum, bu güzel naif çocuğa, bu hiciv adamına, omuz olmak istiyorum.
*Böyle dev bir omuz, kolsuz, bedensiz.

*Nitelikli olmak için zaman lazım.
*Davranmak için zaman lazım.
*Büyümek için büyütmek için zaman.


*Sıçayım senin ağzına zaman.
*Çizemedin altını yazdıklarımın.
*Yetişemedin bana.
----------------
*Bir hikaye anlatırım size, diliniz damağınıza yapışır,
deriniz kemiklerinize,

bir hikaye anlatırım ki hiç neşeli bitmez sonu.

*İnsan olmak için insan doğmak mı lazım gelir, insana dönüşmek mi?


*Diyemediniz mi bana, allahın belaları,

diyemediniz mi,

"SEN ÇOK MU BİLİYORSUN DA KONUŞUYORSUN KALTAK?!"

*Ben çok biliyorum da, hepsini bilmiyorum.
*Bir orospu çocuğunu alıp koynuma saracak kadar ziynetli değilim.
*Peygamber sabrından yoksunum.
*Ama çok biliyorum elbet.

-----------

*Meyan kökü yemeyi, kanyak içmeyi.
*Kahve likörünü sermeyi bünyeye, kahve yasağından sonra.
*Çocukluğu görmeyi, naif olma isteğini.

*Bir derin sevgi var içimde, bir yoksunluk, devasa bir sevme isteği.
*Ses ver, ses,

bir-iki, bir-iki.

Ver çocuk ellerini.

15 Ağustos 2008 Cuma

Zencefilli Çörek

*Gördüğüm en garip rüyaydı, zencefilli çöreklerden korkuyordu insanlık.
*En saçma, en anlamsız, en komik hikayelerime kattık kendisini.
*Çokça madalyalar aldı.

*Bilinçaltımda yatan Russell Crowe'umtrak yaratık, bir şirinlik yapıp, hicivsiz bir mesaj göndermişti bana bu kez.

*Ben öyle sanmışım.
*İnsanlığın korktuğu, kaçıştığı, kaosa ve paniğe yol açan bu korkunç canavarlar altı üstü zencefilli çöreklerdi.
*Evet uçuyor olmaları garipti ama eninde sonunda,

bir zencefilli çörek insana ne yapabilir ki?

*Bakın kuruntularımız, paranoyalarımız, egolarımız ve -burda biz diyemeyeceğim- küçük hesaplarınız, ucuzluğunuz,

nelere önem vermenize sebep oluyor. Neleri kıymetli, neleri büyük, neleri tehlikeli sanıyorsunuz.

*Nasıl da haddinize olmayan şeylere burnunuzu sokuyor, her şeyi bilmenizin çok mühim olduğunu, her şeyi öğrenebileceğinizi zannediyorsunuz.
*Nasıl saçma denklemler kuruyor, nasıl saçma yargılara varıyorsunuz.

*Ve bunları hangi amaca hizmet ederek yaptığınızı bile bilmiyorsunuz.
------

*Sana içimdeki çöreği ikram ettim.
*Ev senin, dedim. Mutfak senin.
*Akşam yemeği için ciğerimi söküp doğradım önüne, soğan kavurdum yanına, ve afiyetle yemeni izledim.

*Hastalıklı bünyelerin hastalıklı fikirlerinden biri olma ihtimalimizi tartıştım seninle, yargılamandan korkmayarak.

"Altı üstü bir çörektir sonunda." diye düşündüm, "Ne yapabilir ki insana çörek?"

*Unuttuğum, görmediğim bir şey vardı ki,

sen bütün bunları hiç anlamamış da olabilirsin.
Sen sandığım kadar zeki yahut sandığım kadar benimle bir olmayadabilirsin.

Sen çiğnediğin lokmaları yutmakta zorlanıyor da olabilirsin.

Öyleyse sen, içimdeki çörekten bir dev ısırık alıp,
çay koymaya gidermişçesine bu evi terk ediyor da olabilirsin.

*Bağlayabilir mi kopuk ilmekleri birbirine çörek?

14 Ağustos 2008 Perşembe

Hey there!

*Are you still mad, benim pisliklerimi temsil eden ve dolayısıyla içime hüzün vuran bir şarkı olsa da,

bak uyarıcı, anlatıcı olabiliyor yeni güzellikler için.

*Bazı şeyler zor, ama daha naif, daha güzel insanlara koşmakla iç rahatlatıcı olabiliyormuş.

*These are not really some "high hopes", these are the words to put out the peace that i've got inside.

*Hey there,

you're welcome.

9 Ağustos 2008 Cumartesi

Most of the time.

I feel cencored
And it's not a big deal.

But it's a shame,
a pitty,

that i am proud to be this stubborn,

that i am feeling as if the whole nation raped me,

and as if i did not say a word,

and i am proud to be this proud,

even though all i carry is shit inside.

My shit beats yours.

It's in the music.

*Say "Hey" and I might say "Finally you're here."
*Say "Hey" and I might say "Hey, you're too late."
*Say "Hey" and I might say "Who are you?"
*Say "Hey" and I might not be there.


*Hey.
*Scarved faces.
*Scared tissues.
*Songs and movies.
*Random play.

*Açıklayıcı konu başlıkları yahut kilit sözcükler yahut soktuğumun değer yargıları. Bak ne güzel yönetiyorlar, döndürüyorlar, dans ettiriyor ve yeterince yorulduğunda iplerinden kurtulmuş bir kukla gibi yığıyorlar yere.

*Muhtaç olma duygusu, yok içimde.
*Yahu elbette var da, öyle de yoğun değil. Ya da ben örtmüşüm üstünü.

*Bazen kendi dilinde söylemek istemezsin bazı şeyleri.
Aynı anlamı vermediğinden değil de,

daha çok,
şiir yazmak gibidir,
açık açık söyleyememek,
en anlaşılır haliyle ortaya koyamamak dilinin ucundakileri.
İstesen yaparsın, bilirsin çatır çatır yapabileceğini,

ama içinde birden bir heyecan, bir korku, bir ufak burukluk olursa ağzını açtığında,
kıymeti vardır, anlarsın.
Açıkça anlatamazsın.

*For the ones we have loved for once,
for the ones we have loved so much,
for the ones we will never get over,
for the ones who broke the ice of our eyes,
the ones who seemed like miracles,
the ones.

"The ones"

*Teselli ödülü gibi gelebilir varlığı insanların.
*Kırık bir çizgi bırakamayabilir varlığı kimi insanların.
*Sıcaklık, ulaşabilirlik, aynı yerdeki yara izlerinin tesadüfi, aynı yerdeki benlerin ilahi olduğu düşüncesi gibi.

*Yine de gördüm.
*Yarın ya da otuz yıl sonra.
*Hiç umrumda değil ne olduğu.
*Ben gördüm, o bana yetti.

*It's in your music.
*It's more than who you are.
*It freaks me out.
*It might hurt, and I might say "Hey."

And you might not be here.



____________________________

*Bu arada dinleyin:

Bu postun soundtrack'i olmaya yakışan bir şey:

www.myspace.com/alpkoca

8 Ağustos 2008 Cuma

Random play.

*Böyle yazıyorum, random.
*Yüz konudan bahsediyorum çünkü "I can never focus on one thing."
*Adın geçtiğinde anlarsın her zaman.
*Satır aralarımı okuyabilirsin çünkü.

*Bazen çok zorlu yollar.
*Karar vermek ne yapacağına.
*Spontane hayat bir çözüm olabilir belki.
*Ya da kısa süre için uyuşturmak sinirlerimizi.
*Çünkü sürekli kaçıyoruz, irdelememek için,

durup baktığımızda birbirimize o anlarda, (the moment) aynı anlamı taşıyan gözlerle,
aynı nefreti görüyoruz içimizde.

Buruk bir tat ağzımızın içinde.

*İlerlemek zorunda hayat ve sen duramıyorsun.
*Donduramıyorsun yaşamayı, düşünmeyi dondursan da.

*Yıpranıyor ve yıpranıyorsun.

*Belli ki kıymet bilmedik çoğunda ömrümüzün.
Belli ki ne kendimizin, ne başkasının kıymetine ehemmiyet verdik.

*Belli ki kıymet bilmeyenler hep daha çekici oldular. :)

Bize de, başkasına da.

*But tell me,
how can you resist something,
something that's the law of nature,
the need you have inside,
the fight we put up to stay alive.

And tell me,
how can a cold breeze hurt you,
if you have summer inside,
and if you know that it's all gonna end,
when you just step outside.

Tell me,
how can we not figure it out,
when it's all so simple,
and so valueless,

and you can't put a price on it.

*I admit: Life can be damaging.
And it's not even in your heart to fight back,
it's just the way it goes, naturally, with no force.

*You just have to do whatever it takes to get better,
just better and better,
your brain and your humansoul will help you out.

--------

*Bir de düşünmek istemediklerim var ki,
koparmaya gidiyorum işin ucunu.

*Sığ olmasın.
*Düz olsun.

28 Temmuz 2008 Pazartesi

I admit: Life can be damaging.

It is a fact that i thought that there must have been a mistake somewhere.
Somewhere in these conclusions.
I am not down, but i am deep, as you see a shallow water when you look at me.
If you try to dive, you will drown.

Nothing is compared to a peacefull view of a silent hill where the sun rises.
-When we have noticed the sun rising, the next thing we thought warmed us inside.-
The air smells so fresh, so calm while the sun is rising,
and you would just joke about me killing that moment by a cigarette.

But a cigarette is not enough to kill it.
So calm, but so shallow, you try your best to cencore all the little things we could have in such a small time.
Usually such a small time does not even matter in real life.
But all of what we have and what we ever lived in our personal disasters and personal heavens,
are ruled by those moments, as you see.

Throwing out a great chance, a possibility, an oppurtunitiy of a long time that could be spent with joy, happines and spirit, needs a huge excuse, a huge one.

It might be your fault or not, and there's such a luculent line between being guilty or not.
Ethic has no answer to it. But i do.

It might be something that i missed, something like you did not share those moments with me, as i was totally into the moment, the peace and the smell of sweetnes in the air.
There's a chance that you migt not have felt the same way i did. Then it would not be a crime of yours. It would just be your way of living your life that does not cross mine.

But it also might be, that you are just being shallow, just being an iddiot to fuck it all up for such a regular thing that can happen everyday in yourlife. Like eating. Like dating someone. Like sleeping and dreaming about your childhood memories.

That would be such a crime and that would be the only thing which shows me, that you are not mature enough to deal with something like me.

The thing is that, i don't call for names in my songs.
But people understand. People get those subliminal messages of mine.
I don't scream out how should things work.
They just work and all i have to do is push the button harder.

I have seen the sun shine dancing on your hair.
I have seen the way you look at things with those pure eyes.
I have seen you trying to fool me like a million of people who thinks they are smart enough.
I have seen you sleeping, breathing in and out, sandman sitting by your side.

There will be thousands of people in your life,
one day,when you notice, that people are similar,
people are distracted by their own individuality,
destructed by their own selfish existence,

when you notice that most of them will be no good for you,
and when you will suffer the fact of being shallow,which is a wasted life,
you will also notice that you might have lost the chance to change everything with just a little step.

It's not about me, not about you.
Not even about us.
It's just another good advice, you just don't take.

Everything is transparent,
once you exist, once you don't.

16 Temmuz 2008 Çarşamba

Bir bildiğim var olgular üzerine: "Olgular boktur."

*Niyet mühimdir. Olgular boktur.
*Siz random görmemişsiniz, kafamın içinde bir canavar yatıyor.
*Kimsiniz ki, ne haddinize dik durup gözümün içine bakmak, meydan okuyarak.
*Bana utanan tebessümlerle gelin, ancak.
*Aşağılamaları kabul ederek, kendini yüce gösterme çabası eski ve kirli bir huyudur insanoğlunun.
*Kanacke kültürü gurur duyar Kanacke olmakla.
*Punklar kendilerine punk derler.
*"Ben bir orospu çocuğuyum." cümlesi işte İngiliz punkları ile Alman Kanacke'lerinin arasındaki çizgidir.

İzah edeyim;

Kanacke yapmacıktır, insanoğlunun kirli huyundan kaynaklanan o zayıf karşı koyma tavrıdır.
Punk kabullenmek ve dürüstçe söylemektir. Bağırmak, tükürmek ve unutmaktır.

*"Ben bir orospu çocuğuyum." cümlesini ne kadar doğru kullandığın kadar, ve hatta daha da fazla, ne niyetle kullandığın önemlidir.

*Ya insan egosunun var oluşuna dair bir ritüel, ya da ezilen çocuğun "evet ne var, evet noooolmuş?!" tepkisiyle karşı duruşu, ezen kuvvete.

*İşte çoğunlukla bu olgular ve niyetler yüzünden, hiç şaşırmadan seyrediyorum. Kızgınlığım 15 dakika sürüyor.

Çünkü, siz kimsiniz ki, gözümün içine bakarak gerçekten varoluşunuza dair bir acı gerçekliği, sımsıkı, tüm hatlarıyla ortaya koyacaksınız? Madem mühim biriydiniz, niçin bunları yapamadınız?

Şimdi, şu raddeye geldikten sonra mevzuular, aramızdaki yücelik boyut değiştirdikçe,

kimsiniz, ve kim olduğunuzu iddia edebilirsiniz ki, üzerinize şu geç kalınmış dürüstlük pelerinini geçirip, bir erdemli kahramanı oynayacaksınız ve "Evet, noolmuş?" diyeceksiniz, plastik ekskaliburunuzla?

(son anda kurtarılamayan itibarlar denklemi)

*Kadınları tam anlamıyla elde edebilmek için bir erkek, gerçekten erkek olmalıdır.
*Olgun olmalıdır, dingin olmalıdır. Rüzgarına kapılmalıdır kadın onun.
*Kadın, erkeği hem avucuna alabilmek, hem de kaybedebileceğini bilmek isterken,
erkek hem durumlara hakim olabilecek, hem de şefkat isteyebilecek durumda olmalıdır.

*Kadınlara egemen olabilmek için, bir erkek, önce tek bir kadına egemen olabilmelidir.
Rüzgarına kapılmalıdır kadın onun.

*Tek bir kadına tam anlamıyla asla egemen olamamış erkek müsveddeleriyle dolu etrafımız.
Dolu, çünkü dünyada 6milyar insan var.

*Tek bir kadının hücrelerinde ikamet edemeyen erkek, vakti geldiğinde kaçan erkektir.
*Çok kadının üzerinde kurduğu kısa süreli egemenlikleri zaferden sayar bu kişi.
*Bilir ki, eğer bir kadın onu çözerse, kusurlarını görecektir, eksilerini görecektir. O gizemli adamdan, o keşfedilmeyi bekleyen ruhtan geriye hiç bir şey kalmayacaktır.
*Bilir ki, eğer bir kadın onu çözerse, onu daha fazla sevmeyecektir.

*Bu yüzden gerçek bir erkek olmayı yediremez kendisine bu çeşit insanlar.
*Adam olamazlar.
*Hayatlarının sonunda ortalama bir ilişkiyle biter, kalırlar.
*Daha iyisini yapamazlar çünkü, ne şansları kalmıştır bunun için, ne de çevrelerinde onları eğip düzeltecek kadar sabırlı bir kadın.
*Kaçarak, uçarak, kudretsizce kabullenerek, yapmacık ve zayıf halleriyle üzerlerinde kısa süreli egemenlikler kurdukları tüm kadınları zaferden sayar bu kimseler.
*Oysa gerçek bir erkek, en başta tek bir kadını tam anlamıyla fethetmeyi başarmış olandır.
*Olgundur, dingindir. Rüzgarına kapılır kadın onun.


*İşte bazı olgular diyor ki, elde bir sürü 1 olsa, belki 100'e varırsın, ancak elindekilerin hiç biri 1 etmezken, kaça varabileceksin,

ve içinde yaşadığımız rasyonel dünya sence kabul edecek mi döküntülerini?

( 0,3 kadın, 0,8 kadın, 0,6 kadın ölçüt değildir denklemi)

*Tüm bu olgular burdayken,
siz kimsiniz ki,
gözümün ta içine kadar bakıp, bana benden kudretli,
benden doğru olduğunuzu söyleyebilecek?

*Siz kimsiniz ki,
beni hakettiğinize inanıp, elinizde 1 bile etmeyen bir döküntüyle, benden kazanılmış, 2'ye koşacaksınız, 3'e koşacaksınız?

*Siz kimsiniz ki, benden dilencivari kopardığınız ilgiyle, benden kopardığınız bir küçük "şans tanıyorum" ihtimaliyle boynunuz dik, alnınız açık, gururla dolaşacaksınız ortalıkta?

*Siz bana birisi olduğunuzu iddia ederken, ben güler ve takdir edersem,

cesaretinizdir takdir ettiğim.

Ve ne sandığınız kadar kurnazsınız, ne de benden aptalsınız.
Anlayacağımı anlayacak kadar içli dışlısınız küçük manasız oyunlarla.
Hayatınızı manasızlıktan başka bir yere oturtamayacak kadar içli dışlısınız bunlarla.

Benim yüceliğimle yücelmeniz imkansız.
Nitekim 1 bile etmiyorken döküntüleriniz,

siz nasıl birisi olabildiniz?

(from nobody to somebody denklemi)

*Küçük bir çocuksunuz, sevişmeyi kardan sayan küçük zeka oyunlarınızla siz,
"Aslında ne kadar da kötü bir insan olduğunuzu" altyazılarda geçerek kendinize gizem katmaya çalışan siz,
bana yapabileceğiniz en büyük kötülüğü gösterin derhal, yoksa gerçekten güleceğim, kahkahalarla, kasıklarımı tutarak, gözlerimden yaş gelerek,

bir gizem böyle kolay çözülmemeli azizim, bir pentimento 2 değil 3 katlı olmalı, konusu "insan"sa!

Siz sadece insansınız, düz, çözülmemiş, yontulmamış, yalıtılmamış insan.
Asla elde edemeyeceklerinizden bahsediyorum size,

asla kuramayacağınız egemenliklerden,
asla sahip olamayacağınız erdemlerden,
asla rüzgarınıza katamayacağınız kadınlardan,
asla kendi başınıza oturup da çözemeyeceğiniz tüm bu olgulardan.


Ve olgular hakkında bir bildiğim var:

"Olgular göreceli olarak boktur."

Sizi çarpan şeyler, beni en fazla gözüme kaçan öğlen güneşi kadar rahatsız edebilir,

ama aksine, güneşli günler, en sevdiklerimdir.

14 Temmuz 2008 Pazartesi

Bir yalandan slogan.

* Ne alabileceksin ki hayattan,
duygulanmak için bir manzaraya ihtiyaç duyan, teknik sanatçı, sen de!
İçin bomboş, içinde şiir yok, içinde makam yok,
için dümdüz, pürüzsüz, resimsiz.

Ne alabileceksin ki hayattan,
sen aksesuarsız giyemezken hissiyatı,
teknik sanatçı, sen de!

Ne alabileceksin ki hayattan,

ehemmiyetsiz "günübirlik"lerden ve "elit" klasmanlarından başka,


Sokağa çıksana, hayat sokakta.
Ahahahah.

Duvardan sekti.

*Şut abanırsın, duvardan seker, şut abanırsın, duvardan seker.
*Yalnız oynamaktır, kızmaktır.
*Hıncını toptan almaktır, hıncını duvardan almaktır.
*Ağlamamaya alıştırmaktır kendini.

*Ellerinin dudaklarını yolmasıdır her daldığında.
*Garip şeylerden hazetmeme takıntısıdır.
*Çabuk parlamak gibidir.
*Bir yerinde, bir absürdlük olmasıdır.

*Gelişine vurursun topa, ayakkabın parçalanır.
*Evde papara bekler, bilirsin.
*Şut abanırsın, duvardan seker.
*Hıncını ayakkabıdan almaktır, hıncını babanın bütçesinden almaktır.

*Çocukken başlarsın düşünmeye, zorlamaya beynini.
*Çocukken başlarsın öğrenmeye.
*Çocukken bellidir ileride ne olacağın.
*Herkes koşar oynar, sen şut abanırsın.

*Düşünüp durduklarımı izah etmeyi büyüdükçe öğrendiysem de,
karşındakinin anladığı kadardır ya hani anlattıkların,

aptallığına doyamadım.

*Şut abanıyorum seninle ilgili her şeye.
*Şut çekiyorum, topa abanıyorum,
"şut abanıyorum"

duvardan sekiyor.

*Aptallığından sekiyor.
*Basitliğinden.
*Çocuksuluğundan.
*İçeriksizliğinden.


*Asla benim daldığım derinliklere dalamayacak bir insan oluşundan sekiyor top,
asla yüzeyselliğini üzerinden atamayacak oluşundan sekiyor.

*Duvardan sekiyor.

*Ayakkabı parçalanıyor, biliyorum,bu raddeden sonra olacakları biliyorum.

*Arkandan ağlayamadığım bir şey bırakarak bana,
dikişleri patlamış, lastiği eprimiş bir pabuç ve meşin bir top bırakarak,

akşam sefalarının arasından eve yürüyüşümü seyrederek.

*Aptallığından seken topu babam kesecek.
*O duvarı imha edecekler,

o duvarı imha edecekler,

başka neslin başka çocukları,

toplarını duvardan sektirerek.

*Toz toprak içinde kaldı "seni sevmek".

15 Haziran 2008 Pazar

Immature self-obsessed useless pricks, and huge heads with no brains in it.

*Açıklayıcı konu başlıklarını seviyorum.

*Dün Sammy D. geldi aramıza katıldı, mucizevi bişey. Tekrar grupça beraberdik, böyle anlarda kendisini ancak civcivlerinin yanında güvende hisseden bir anaç tavuk gibi hissediyorum kendimi.
Bir de müzikle yaşıyor olmanın getirdiği tüm güzel hisler içime doluyor. Çünkü hiç bir ses tek başına müzik değildir.

*Aslında bir başka açıdan bakarsak tüm darlanmaları çöpe atmam gerekiyor.

*Güneşli günler geldi.
*Ben çocukluk hayallerimin saçlarını okşuyorum.
*Hep istediğim şey için uğraşıyorum, bunun zorluğu beni çok ender de olsa yıpratmamalı.
*Ne bileyim, çok güzel bir günün ardından gelen tatlı yorgunluk hissi bu aslında.
*Ailem var, yanımdalar. Aile kafasına baştan alışmak her ne kadar zor da gelse güzel bişey bu. Sabah kahvaltısı, anne tarafından öpülmek filan.
*Sonra Cansu ve Merve hanfendiler var. Fazla söze ne hacet, isim verdim.
*Sevdiğim insanlar var, az ve öz insan tabirini salgılıyorum bunu söylerken. Hepsi kendisini biliyor.

*"Küçük piç" diye sıfatlandırılmaktan hep onur duydum çünkü cinnet çocuk olduğumun farkındayım.
*Ama doğru sosyallik büyütüyor insanı güzelce, hızlıca.
*İyi ki çocukken asosyal kişi değilmişim. Ne bileyim, "nerd" filan.
*Ancak hiç bir zaman da "cheerleader" olmadım, içimden ve elimden gelmedi, yapamadım.

*Çocukluğumuzun cheerleaderları büyüyünce "tiki" oldular nitekim. Ve hiç birimiz şaşırmadık.

*Married With Children hep hayat kurtarırdı bu raddede.
*Sitcomlar hayatımızı şekillendirdi.
*Soundtrackleri filmlerin hep en doğru yerlerinde koydular ve bu sayede bir sürü grup Mtv'deki koltuklarına oturup kendilerine birer scotch söyledi.

*Sanırım zorlu bir dinleyici olduğum için çok önemsiyorum bu işin detaylarını.
*Çünkü dinleyici olmak başlı başına bir iştir. Gurme'ler para kazanıyorlar, dinleyiciler için devlet büyükçe bir fon filan açmalı.
*Bunlar tabi ki de mecaz, yoksa çok iyi biliyorum ki burnunun önünden başka hiç bir şeyi umursamayan siz çok şımarık ve yararsız aptallar, birden bire Afrika'daki çocuklardan, Türkiye'deki sorunlardan, eğitimden, ölen kedi yavrularından filan bahsetmeye başlayacaksınız.

*Üzülerek söylüyorum ki, insan hayatının beş para etmediği bir tarihe sahibiz insan ırkı olarak. Günümüzde ve geleceğimizde de durum çok farklı değil. Daha gizli ya da daha ayyukta yapılıyor bazı şeyler sadece. Eylem aynı.

*Böyle bir zamanda sanatla içli dışlı olmak aptallık mı, kaçış mı yoksa sadece spiritüel olmanın getirisi mi bilmiyorum.
*Ama böyle bir zamanda hayatını yunusları kurtarmaya adadığını iddia eden insanların %çok'unun gerçekten yunuslarla ilgilenmediğinden emin olabilirsiniz.

*Ya ben her zamankinden fazla paranoyağım, ya da kişisel bir dünyada yaşıyoruz.

12 Haziran 2008 Perşembe

Yaratıcılık herkese bahşedilmemiş bir lütuftur.

*Ama benim bunu dert etmeme gerek yok çünkü bana bolca bahşedildi. Ahahah.
*Beni hayatınıza sokmaya çabalarken hayatınıza kafamın içindekileri de almaya çalıştığınızın farkında mısınız meraktayım.

*Çekirdek aile mantığından yola çıkarak nasıl da mesut olduğumu siz görün. Sayın mesutlarımı mutlularımı.

*Beni sevmeyen ölsün.

*Küçükken de pek cilveli bişeydim ben.

*Ciddiyete dönersek, evet albümüm çıkıyor Ekim ayında, bekleyin seviceksiniz. *"Sence of humor" diyor amerikanalar buna, ben "Hiciv" diyorum.
*Olmazsa olmazlarımdan.
*Hicivsiz yapamıyorum.

*"Esin kafası" denilen bir şey var, resmiyet kazandı bu tabir. İçmeden bu kafaya ulaşabilmek gerekiyor. Zaten içince olmuyor o kafa.
*Deryamdan bir avuç su için, tadına varacaksınız.

*Esin kafası çarpmaz, çakırkeyif eder.

*Esin kafası freshtir, neşelidir, ama masal diyarı değildir.
*
Esin kafası huzurludur.
*Esin kafasına varanlar için bir tatil köyü yapardık eğer maddi kaygılar taşımasaydık.
*Hiç kimse göz göre göre iflas etmek istemez.

*Nitekim 3-5 kişiyle olmuyor o işler.

*Benim başka ticari planlarım var.
*
"Şark Kurnazı Rezidens" açıcam.
*Paraya para demiycem. Para benim köpeğim olsun.

10 Haziran 2008 Salı

New waves and theme songs

*İlk önce reklamını yapmaya layık göreceğim yeni bir isimle başlıyim. Yasemin Mori kişinin kendisi. "Hayvanlar" isimli albümünden "Aslında Bir Konu Var" isimli şarkısıyla merhaba dedi kendisi "piyasa"ya. Henüz klibi dönmeye başlamadan önce myspace'te yakaladım sayfasını. Çok başarılı buldum. Kesinlikle içten, yetenekli, zeki. Sarkastik. Kesinlikle öneriyorum.

*Home sweet home, the mumu fac., the aprilex, my fam.
*Sizi çok seviyorum.
*İyi ki varız.
*Aha ne geldi aklıma bak, süper cümle, "Allan from the Mumu Fac. is a Dubu Fac. on her own."

*İnsanların arkasından el sallamaktan bileklerim yorulur mu?
*İnsanları itmekten avuç içlerim kızarır mı?

*Yüzümde barut izi olsa gerek, çok ateş etmiş olmaktan. O yüzden böyle dikkatli bakıyorsunuzdur yüzüme.
*Yahut dipçik izi. Bilmiyorum.

*Silahları sevmiyorum.

*Ancak yeterince iyi şarkı söylersen, insanlar anlattıklarını büyük bir dikkatle dinliyorlar.

*Ancak anlamaları için ne yapmak gerekiyor, ben de çözemedim.
*Nitekim bir ada var, hiç limanı yok. O ada benim ve ailemin.
*Bir gün bir ada alıcam ve adını Aprilex koyucam.
*Bir gün bir ev alıcam ve adını Aprilex koyucam.
*Bir gün bir insan alıcam ve adını Marco Polo koyucam.
*Bir gün bir paspas alıcam ve onu adadaki evin önüne koyucam.
*Paspası hiç kullanmiycam çünkü Marco Polo'nun işi bu.

*Satılık insanlar her daim hazırdırlar. Satılık insanlar hayır demezler.
*That's why i am not a dream girl.
*That's why they need new waves.
*That's why we have theme songs.