Velhasıl Çok Sertizdir.

28 Aralık 2008 Pazar

Blow.

"And so it is,
just like we said it would be
Life goes easy on me
Most of the time.
And so it is,
The shorter story
No love, no glory
No hero in her sky.
And so it is
Just like you said it should be
We'll both forget the breeze
Most of the time
And so it is
The colder water
The blower's daughter
The pupil in denial.

Did I say that I loathe you?
Did I say that I want to
Leave it all behind?"

*Gidiyorlar omzularımdan birer birer,
garip günlerin garip hisleri,
Exit Music dinlerken sadece üçüncü sesi bulmaya çalışıyorum,
çünkü eğer gerçekten dinlersem bir parmağımın kopup gideceğini ve ortalığın kan gölüne dönebileceğini zannediyorum.

Tıpkı bir zamanlar kulaklarımda duyduğum inanılmaz yükseklikteki kağıt yırtılma sesi gibi,

rahatsız edici olacağını düşünüyorum, istemeden.

Elimi nereye atsam çürümüyor ama,
elimi uzatmayı düşündüğüm herhangi bir yerin,
kendisini tutmamı benim yarım kadar bile istemediğine inanarak,
elimi cebimde tutmakta fayda görüyorum.

Aslında bir halt görmüyorum.
Şarkı bile söylemiyorum.

Ellerime ilk kez manikür yaptırdım, bir ay kadar önce,
ve biraz daha az pençe gibi göründüklerine inandım, ilk bikaç gün,
sonra geçti.

Öyle görünüyor ki gidiyorlar,
ufak detaylar halinde,
büyük parçalar şeklinde kopup kopup gidiyorlar.
Neresinden tutmaya yeltensem de gidecekler.
Tutmuyorum.
Şarkı bile söylemiyorum.

Mırıldanıyorum, eskilerden birkaç şey gördükçe hatırlıyorum,
hatırlıyorum, hatırlıyorum.

"Pressure cooker pick my brain and tell me i'm insane, i'm so fuckin happy i could cry."

21 Aralık 2008 Pazar

Confess.

I want you to do something,
about ending things,
about limits,
about borderlines.

And I want you to do something,
when you don't agree with me,
when you don't hear me,
when you don't seem to care.

I want you to do something,
something like saying what you think,
something like not finding reasons,
something like being honest with me,
all the way.

I want you to do something,
at least say goodbye,
if that's what you feel inside,
at least be who you are,
when you're leaving my house.

Don't spend or waste your time with me,
if it's what you need,
and don't tell me that you don't have time,
when you have all of it, indeed.

I can see the early-morning-birds flying away from my window,
and I am feeling lonely,
but it doesn't matter most of the time.

What matters is,
honesty.

I have a lot to tell,
and a lot to do,
and the worst part is,
that I just want to do them all with you,
I have a lot to give,
and no offense taken,

but I am not that pure,
not that naive to believe in
some pink lies which are told to hide what's fading away.

"What you fear most, will come and hunt you" said someone.

And there it is,
no safety heaven,
no trust and peace left,

broken, broken and broken,
it's all over the floor.


Go away, get out of here, forget about me,
if that's what you need.
It could matter, if you were there for me.

But now, what matters is,

honesty.

Bye everyone.

12 Aralık 2008 Cuma

joy,joy,joy..

*Sözcükleri çok kolay haryacan insanlar var bi de.
*Yapabildiğim en iyi şey anlatmak,
dünyada karnımı doyuracak şeyler sözcükler,
bestelerle el ele koştukları müddetçe,
ve hatta belki ayrı gayrı bile,

ve ben susuyorum, sessiz kalıyorum,
anlatırsam en sığından, en önemsizinden anlatıyorum.

*Kimi insanlar kolay harcıyor sözcükleri, kızıyorum.

*Tıpkı Resim-İş Hoca'sının dersine inanılmaz önem verilmesini istemesi gibi gerzekçe bir ego bile olabilir bu,

ama kızıyorum.

*Herkes en zeki olduğuna inanıyor, ben susuyorum.
*En zeki değilim çünkü, ama en zeki olduğuma inanacak kadar aptal olmadığımın bilincindeyim.


*Ve sözcükleri harcamamayı öğrendim sanırım.
*Sözcükler velinimetim.

*Siz anlatın, aşk deyin, sevgi, kıymet, değer, hayat, bok, seks, cinayet, pırasa.
*Siz yapın.

*Ben iyiyim.

11 Aralık 2008 Perşembe

Duruşu olan insanlar.

*"Benim bir duruşum var." adamcığından haz etmem.
*Kendini kategorize etme çabasındadır o adamcık, duruşu olmadığını iddia ettiği tüm diğer moronlar gibi.
*"Ben şunu yaparım bunu yapmam sikerim sokmam çakarım takmam bilmemne" diye uzattıkları, bitiremedikleri şahane listeleriyle beraber sevmiyorum o adamcıkları, kadıncıkları.
*Benim bir duruşum yok.
*Benim bir vizyonum yok.
*Benim bir "ben buyum"culuğum yok.
*Elbette kaypak değilim, ancak limitli olma ihtiyacı duymuyorum.
*Yapıma, karakterime ait birtakım taşlar var evet, ama işte ne bileyim, anlatamıyorum..

*Misal güçlü kadın olgusu yerleşti yeni nesle.
*Modern kadın, güçlü kadın,
gücünü ve modernliğini toplum içerisinde rahatça seksten konuşarak kanıtladığına inanıyor ne yazık ki.
*Karşısındaki adam konuyu cinsel uzuvlara çekmese dahi o kadın inatla çekiyor.
*"Senin pipinin olması benden iyi olduğun anlamına gelmez, et parçası."
gibi.

Adam da böyle bir durumda gayet "Senin de kukunun olması kraliçe arı olduğun anlamına gelmiyor ağmınakoduuum." dese, ben mesela bir bayan olarak, kıs kıs gülerim, içten içe keyiflenirim orda.

*"Sana hayatta vermem." diyerek aşağılama çabası.
"Boklu götüne kalmadım." diyerek sakin bir cevap.

Böyle şeyler mutlandırır beni, keşke olsa.

Kadın, otorite olduğunu, güçlü olduğunu, sivri dilli olduğunu, her boku cinselliğe çekerek "ne kadar rahatım güçlüyüm çekinmem ben pipiden çükten" moduyla ortaya koyma çabasındaysa,

koymalı o kadına.

*Duruşu olan adamcık modeline en iyi örnek bu kadındır kanımca şu an.
Nitekim sabahın beşi, aklıma başka bir şey gelmiyor.


*Dünya kuku ve pipi çevresinde dönüyorken,
neden medeniyet,
neden teknoloji,
neden politika,
neden peynir?

*Zeka ile kuku arasına da, zeka ile pipi arasına da çizgi çekilmesini,

ve "benim bir duruşum var mıymıymıy" insanlarının gidip bir uğraş edinmelerini,
hayat tecrübesi ve irade olgularına eriştikten sonra,
ortamlarda prim yapmanın yeni yollarını aramaktan ziyade,
farkında olmadan yapı taşları ve -burda çok heyecanlanıyorum- BİR KARAKTER sahibi olmalarını bugünki yazımdan talep ediyorum.

*Öpüyorum gıdıklardan..