Velhasıl Çok Sertizdir.

27 Şubat 2009 Cuma

Generation next.

Bazıları sadece gördükleri güzel/kötü şeyler hakkında yazılar yazıyorlar, ve bazen de gördükleri şeyleri gösteriyorlar,yazılarının altında, üstünde,

çünkü kendi içlerinde,
yazıya dökebilecekleri hiç bir şey yok.

Ve dış dünyada gördüklerini parmakla göstermek,
tüm toplumların en iyi yaptığı iştir.

Bittabi bu eylem,
her zaman, içerden gelenden,
daha çok ilgi çekmiştir.

Sevgiler.

23 Şubat 2009 Pazartesi

pieces of illusions



There is a universe that can't be seen
It's just a feeling if you know what I mean
A delectable dimension undetectable by sight
It'll fill up your heart in the dead of the night
Some say its an astral plane
Can't be described can't be explained

The world exploded into love all around me
The world exploded into love all around me
And everytime I take a look around me
I have to smile

Oh is our life just an illusion
There is no need to figure it out
The separation exists not in your love filled heart
But only in your mind
The real story's all around you
Even now it surrounds you
Even now I feel the power

The world exploded into love all around me
The world exploded into love all around me
And everytime I take a look around me
I have to smile.

*Bob Schneider - World Exploded Into Love


*Aşk değil, sevgi değil, huzurdur burda tasvir edilen.

22 Şubat 2009 Pazar

One big family.

*Samimiyetsizliği kolayca anlayabiliyorum.
*İçimdeki tereddüt hissi, her seferinde aynı şeyi ispatladı,

muhattabımın samimiyetsizliğini.

Ve bu çok da güzel bir şey değil,
koruyucu değil, çünkü sadece korunmak istediğinde korunursun.

Uyarıcı değil, çünkü sadece görmek istersen görürsün kırmızı tabelayı.

Mutlu etmiyor, çünkü insanların en mutlu anları, aptalca ve sonsuz inanabildikleri zamandır.

Tereddüt huzur kaçırır.

*Eğer içinizden gelebilecek bazı sözleri söylememek için dilinizi ısırıyorsanız,
eğer bir şeyin sizi mutlu etmesi, aynı zamanda sizi üzüyorsa,
eğer kendinizi gözünüz kapalı o şeyin akışına bırakamıyorsanız,

samimiyetsizliği hissediyorsunuz demektir,
ve bu his,
prensesin yatağının altındaki bezelye gibidir,

tanımlayamazsınız,
ama uyku kaçırır.

*Eğer kedimin sevilme talebiyle bana yaklaşması kadar safça yaklaşabilseydi insanlar bana,
belki insanları da bu kadar çok sevebilirdim.


O halde burdan söyleyelim, içimizden geçenleri,

*Well you done done me and you bet I felt it
I tried to be chill but you’re so hot that I melted
I fell right through the cracks
and now I’m trying to get back
Before the cool done run out
I’ll be giving it my bestest
Nothing’s going to stop me but divine intervention
I reckon it’s again my turn to win some or learn some

But I won’t hesitate no more, no more
It cannot wait, I’m yours

I’ve been spending way too long
checking my tongue in the mirror
And bending over backwards just
to try to see it clearer
But my breath fogged up the glass
And so I drew a new face and I laughed
I guess what I be saying is there
Ain’t no better reason
To rid yourself of vanities and just go with the seasons
It’s what we aim to do
Our name is our virtue.

Well open up your mind and see like me
Open up your plans and damn you’re free
Look into your heart and you’ll find love love love love
Listen to the music of the moment people dance and sing
We’re just one big family
And it’s our God-forsaken right to be
loved loved loved loved loved.

So please don’t, please don’t, please don’t
There’s no need to complicate
‘Cause Our time is short
This is our fate, I’m yours.

18 Şubat 2009 Çarşamba

Kül.

*Şarkılar yazarım, söylerim ben.
Gücüm yettiğince yazar, dilim döndüğünce söylerim.
Başka hiç bir şey yapamam yaşamak adına,
şarkılar yazar, şarkılar söylerim.
Ellerim titrer, sesim çatlar,
insanlar güler, insanlar alkışlar.
*Sen,içimdeki, yeni şarkılar yazmak, yeni şarkılar söylemek isteğini tetikleyen adamsın.
Sadece bu yüzden değildir elbet, ama en çok da bu yüzden, senin gölgende durmak,sessiz, sakin, itiraz etmeden, hatırlayarak, işime geliyor en çok.
*Sen, bırakamadığım tek alışkanlığımı ivmelere sürükleyen adamsın.
Sigaradan sararmamış gibi ellerim, ellerimi güzel bulan adamsın.
*Senin yanından dönüyordum,
hastalıklarımın önünden geçtim.
Dört saniyede hatırladım hepsini, hem de hepsini.

Annemin etiyle tırnağını ayırmaya hazır olduğu bir dönem vardı, kafamın içinde süregelen sert depremleri durdurabilmek için,yıkılan şehirleri ayakta tutabilmek için.
Lanet ediyordu annem depremlerime,içinden.
Bana da lanet ediyordu bazen,
çünkü öyle kaya bir zemindim ki,
öyle sert bir zemindim ki,
sarsılmam imkansızdı onun gözünde.

Ve buna rağmen, doğaya, doğama aykırı olarak,
diğer şeylere aykırı olduğum kadar en az,
önce ufak öncülerle korkutmuş, sonra dev depremlerle yıkmıştım onu.

Artçılarımdan en çok annem korkuyordu.

*Bir dönemim oldu, rahatlamak için en sevdiğim şey, yağmur yağdıktan sonra İstanbul'un çarpık yollarında biriken gölcüklerin içine atmaktı kendimi.
Yapayalnız, gece kokulu sokaklarda, bir su birikintisinden diğerine koşan kız çocuğuydum.
Ayakkabılarımdan, paçalarımdan su akardı, annem gülümseyerek karşılardı beni kapıda,
mutlu olduğumu bilirdi, ıslanmakla, çamurda yuvarlanmakla geçen saatlerde.

Çocuktum, ellerim sigara değil, yalan kokuyordu.

Islanmaktan en çok nefret eden insan oldum,
büyür insan, huy değiştirerek büyür,
sevdiği şeyleri artık sevmeyerek büyür.

*Sen,içimdeki her türlü çirkinliğin, her türlü bencilliğin, üşüyen her hücremin, seninkilerle birebir örtüştüğü adamsın.

Sen, kafamın içinden geçen şeylerin belki %2'sinin, belki %3'ünün anlaşılabilir ve çocukça kılınmasını sağlayabilen adamsın.

Sen, kendinin de anlam veremediği şekilde, hayatında hiç bir pozisyona sığmayışıma rağmen, hayatında hiç bir konuma oturmayışıma rağmen, hayatında hiç bir yerim olmamasına rağmen,
benim yanımdayken her ikimizin de girebildiği kimyasal tepkimeden ötürü,

zor anlarında beni içinden geçilecek bir kiler kapısı olarak gören adamsın.*

(*İnsanların bozduğu güzelliklerdendir, Donnie Darko, Cellar Door.)

Sen, uykuya yatırdığım tüm çocuklarımı,
evimin içinde dev bir davul çalarak,
şenliklere çağırırcasına,
güne, geceye kaldıran adamsın.

Sen, benim sana uygun gördüğüm tüm tasvirleri,
farkında dahi olmadan,
kusursuz bir şekilde taşıyan adamsın.

Sen, benden ne daha az, ne de milimetre kadar bile fazla,
sen, tam ölçüsüyle yalnızca benim kadar bencil olan adamsın.

*Senin yanından dönüyordum,
Hastalıklarımın önünden geçtim.
Dört saniyede hatırladım hepsini, hem de hepsini.
Kafamın içinde peyda olan depremleri,
derimin üstünde koşan çocukları,
derimin altında yıkılan binaları.

*Ben, hep, herkesin, senin de, bıraktığı yerde kalacağım.
Saçlarımdan küller dökülecek,
Saçlarım dökülecek,
ve hep aynı garipsemeyle düşüneceğim,

"Saçlarım karışıp, makyajım aktığında mı daha delirmiş görünüyorum,
yoksa mükemmel görüntümle,
topuklu ayakkabılarım ve güzel elbiselerimle,
kemikli sıfır beden gövdemi taşırken ayaklarımın üzerinde,
gözlerimin içinde parlayan o küçücük mani ışığıyla mı?"

"Hangimiz daha iyiyiz,birbirimizden, ve daha iyi olmak için ne gerekiyor, elle tutulabilir olmadığı sürece kavramlar?"

"Ateşi söndürmek zorsa, çıplak ayaklarımızla,
neden gülümsedi yüzüme, çıplak suratlı adam, rüyamda?"

*Doğru olan hiç bir şey yapmıyorum,
şu sıralar kendim için,
farkındayım.

Ama hep merak edeceğim,
ne zaman yeterince doğru olacak,
ve zaten kimin umurunda?

*Hastalıklarımın önünden geçiyordum,
dört saniyede yazdım hepsini,
ve unuttum.

13 Şubat 2009 Cuma

Friends forever.

Keep on runnin' in the dark
Dude ranch dream is fallin' apart
Stolen kisses let's pretend my friend
You play sick and I will mend
Let the action begin again my friend
You be patient and I'll attend

Let's rehearse let's do it again
Dude ranch nurse your brand new friend

Let nurse give you a shot it's something to do
Took my pulse
Let nurse give you a shot it's something to do
I could love you I could love you

Deep sleep coming along
Like a newborn colt you found
You're wrapping around the gauze
Dizzy reminder
Ouch she found

Let nurse give you a shot, don't slip too far
I could love you
I could have you

You be cowboy and I'll allow
Let me ride you 'til you fall
Let's pretend there's nothing at all
Nobody knows the shape I'm in
Kiss me now it's just a sin
Nobody knows the shape I'm in.



*Sonic Youth - Dude Ranch Nurse


*Bugün ya da daha sonra, ne zaman gittiğin önemsiz,çünkü o zaman anlarım ki zaten kalman gerektiği kadar kalmışsındır,

ve her şey için teşekkürler.




(I hear the sound of mandolines.)

10 Şubat 2009 Salı

aydınlanma süreci.

*Yok artık.

*"Otururken ayağı yere değen" her kadın cinsini ablukaya almak, zevkle, şeriatle saklamak, zevceden saymak.
*Yaşayış şeklinin,tarihçenin biriktirdikleriyle yoğrularak, zeki yahut aptal, ayırt etmeden, sadece ve sadece ablukaya almak.
*"Çünkü hepsi konuşur ve eyleme gidilen yolu biraz uzatır, ancak konuşma bittikten sonra tabii olan şey eylemdir, ve bu yüzden hepsi birbirinin aynısıdır." fikrini zikretmek.
*"Senden çok var." dediğinde, karşısındakini hangi kategoriye koyuyorsa o cinsin soyundan bolca tatmış olmak.
*"Zeki" namını yalnızca kendi şahsına layık görmek, diğer herkesi kendisinin gölgesinden farz etmek.
*Sadece her yediği haltın ceremesine onun yerine katlanan, onu kendisinden ön plana koyabilen,yaptığı her şeyi sineye çeken, onu obsesyon haline getirmiş kimseleri yanında tutmak.

*Sen de haklısın, ne diyeyim, çok haklısın.


*Ama haklısın da, bana mı haklısın ulan?

7 Şubat 2009 Cumartesi

eski bir şiirimsi.

KADIN

Bir karın ağrısı

Ve bir Erzurum türküsüyle
Anladım,
Bazı yasalara göre
Bir parça kandan ibaret olduğunu
Kadın olmanın.

Ve "Kahretsin!" dedim içimden,

"Ailemin haberi olmadan,
Sessizce kadın olduğum o ilk günde,
Bir damladan fazla kanamadım."





esin.

*eskiden yazdığım bir şey, bulunca paylaştım.

6 Şubat 2009 Cuma

when you fall, you don't hurt at all.

*"Made a note of it
Did you write it on your hand
Put a name on it
To help you understand

Well do you see
The futures holidays are for me
Just let me know
Where we go after the fall

Like the sound of it
Gonna hang it on your wall
Turn and run with it
For the sake of one and all
Where you go, nobody knows

Well do you see
The futures holidays are for me
Just let me know
Where to go
Where you go after the fall."

*
Uykusuzluk bazen bir nimet gibi gelmeyebiliyor.
Eskimiş bir ülser ağrısı,gelip geçtiği yerlerdeki izlerini daha iyi gösterebilmek için insana,
onun uykusuz, ufak çaplı 'hang over'larını bekliyor, pusuya yatmış timsah gibi.

Eskimiş bir ne hissettiğini bilememek durumu,
eskimiş bir andan ana değişmek durumu,
eskimiş bir canavar kafanın içine tüneyen,
esniyor,geriniyor, uyanacakmış gibi yapıyor,

ve bu anlarda, inanmak daha zor oluyor,
gerçekten de planladıklarını yapabileceğine,
çünkü her şey senin kontrolünde ve seninle doğru orantıda gelişmiyor.

Sen sadece bir dönem öyle olduğuna çok fazla inandın.

*Tekrar sormak istedim,
gözümü kapayıp açtığım zaman arasındaki rüyaların etkisiyle,

"Seni normlara uyum sağlayabilen biri olman için mi,
yoksa mutlu olmayı tanımlayabilmen için mi tedavi ediyorlar?
(bknz: define happiness)

Gerçekten kafalarının içinden geçen fikir hangisi,
ve iyileştiğin zaman,
kime ve neye göre "iyi" oluyorsun?

Seni tedavi ettikleri zaman,
sıkça hata yapan ve kat-i surette bencil olan herhangi bir 21. yy insanına dönüşüp,
toplumun arasına katılıp,
parçalaman ve kırman mı gerekiyor?
(bknz: capability of being raw)

Sadece hasta mısın, yoksa beyin kıvrımlarının içine gizlenmiş bir canavar mı var?"
(bknz: R.C. Marco Polo aka The Killer Raspberry)

*Durup, bir nefes alıp sakinleşince,
Zero 7 yine gelip hatırlatıyor,
kendin için birinci planda oluşunun nimetlerinden yararlanmalısın,
senin de içinde en az diğerleri kadar pislik var,
ve sadece içindeki pislik seni mutlu edebildi diye,
bunu mahvetmenin gereği yok.

Çünkü onlar hep giderler,
sense tren istasyonunu çoktan terk ettin.

*Futures holidays are for me.