Velhasıl Çok Sertizdir.

18 Şubat 2009 Çarşamba

Kül.

*Şarkılar yazarım, söylerim ben.
Gücüm yettiğince yazar, dilim döndüğünce söylerim.
Başka hiç bir şey yapamam yaşamak adına,
şarkılar yazar, şarkılar söylerim.
Ellerim titrer, sesim çatlar,
insanlar güler, insanlar alkışlar.
*Sen,içimdeki, yeni şarkılar yazmak, yeni şarkılar söylemek isteğini tetikleyen adamsın.
Sadece bu yüzden değildir elbet, ama en çok da bu yüzden, senin gölgende durmak,sessiz, sakin, itiraz etmeden, hatırlayarak, işime geliyor en çok.
*Sen, bırakamadığım tek alışkanlığımı ivmelere sürükleyen adamsın.
Sigaradan sararmamış gibi ellerim, ellerimi güzel bulan adamsın.
*Senin yanından dönüyordum,
hastalıklarımın önünden geçtim.
Dört saniyede hatırladım hepsini, hem de hepsini.

Annemin etiyle tırnağını ayırmaya hazır olduğu bir dönem vardı, kafamın içinde süregelen sert depremleri durdurabilmek için,yıkılan şehirleri ayakta tutabilmek için.
Lanet ediyordu annem depremlerime,içinden.
Bana da lanet ediyordu bazen,
çünkü öyle kaya bir zemindim ki,
öyle sert bir zemindim ki,
sarsılmam imkansızdı onun gözünde.

Ve buna rağmen, doğaya, doğama aykırı olarak,
diğer şeylere aykırı olduğum kadar en az,
önce ufak öncülerle korkutmuş, sonra dev depremlerle yıkmıştım onu.

Artçılarımdan en çok annem korkuyordu.

*Bir dönemim oldu, rahatlamak için en sevdiğim şey, yağmur yağdıktan sonra İstanbul'un çarpık yollarında biriken gölcüklerin içine atmaktı kendimi.
Yapayalnız, gece kokulu sokaklarda, bir su birikintisinden diğerine koşan kız çocuğuydum.
Ayakkabılarımdan, paçalarımdan su akardı, annem gülümseyerek karşılardı beni kapıda,
mutlu olduğumu bilirdi, ıslanmakla, çamurda yuvarlanmakla geçen saatlerde.

Çocuktum, ellerim sigara değil, yalan kokuyordu.

Islanmaktan en çok nefret eden insan oldum,
büyür insan, huy değiştirerek büyür,
sevdiği şeyleri artık sevmeyerek büyür.

*Sen,içimdeki her türlü çirkinliğin, her türlü bencilliğin, üşüyen her hücremin, seninkilerle birebir örtüştüğü adamsın.

Sen, kafamın içinden geçen şeylerin belki %2'sinin, belki %3'ünün anlaşılabilir ve çocukça kılınmasını sağlayabilen adamsın.

Sen, kendinin de anlam veremediği şekilde, hayatında hiç bir pozisyona sığmayışıma rağmen, hayatında hiç bir konuma oturmayışıma rağmen, hayatında hiç bir yerim olmamasına rağmen,
benim yanımdayken her ikimizin de girebildiği kimyasal tepkimeden ötürü,

zor anlarında beni içinden geçilecek bir kiler kapısı olarak gören adamsın.*

(*İnsanların bozduğu güzelliklerdendir, Donnie Darko, Cellar Door.)

Sen, uykuya yatırdığım tüm çocuklarımı,
evimin içinde dev bir davul çalarak,
şenliklere çağırırcasına,
güne, geceye kaldıran adamsın.

Sen, benim sana uygun gördüğüm tüm tasvirleri,
farkında dahi olmadan,
kusursuz bir şekilde taşıyan adamsın.

Sen, benden ne daha az, ne de milimetre kadar bile fazla,
sen, tam ölçüsüyle yalnızca benim kadar bencil olan adamsın.

*Senin yanından dönüyordum,
Hastalıklarımın önünden geçtim.
Dört saniyede hatırladım hepsini, hem de hepsini.
Kafamın içinde peyda olan depremleri,
derimin üstünde koşan çocukları,
derimin altında yıkılan binaları.

*Ben, hep, herkesin, senin de, bıraktığı yerde kalacağım.
Saçlarımdan küller dökülecek,
Saçlarım dökülecek,
ve hep aynı garipsemeyle düşüneceğim,

"Saçlarım karışıp, makyajım aktığında mı daha delirmiş görünüyorum,
yoksa mükemmel görüntümle,
topuklu ayakkabılarım ve güzel elbiselerimle,
kemikli sıfır beden gövdemi taşırken ayaklarımın üzerinde,
gözlerimin içinde parlayan o küçücük mani ışığıyla mı?"

"Hangimiz daha iyiyiz,birbirimizden, ve daha iyi olmak için ne gerekiyor, elle tutulabilir olmadığı sürece kavramlar?"

"Ateşi söndürmek zorsa, çıplak ayaklarımızla,
neden gülümsedi yüzüme, çıplak suratlı adam, rüyamda?"

*Doğru olan hiç bir şey yapmıyorum,
şu sıralar kendim için,
farkındayım.

Ama hep merak edeceğim,
ne zaman yeterince doğru olacak,
ve zaten kimin umurunda?

*Hastalıklarımın önünden geçiyordum,
dört saniyede yazdım hepsini,
ve unuttum.

Hiç yorum yok: