Velhasıl Çok Sertizdir.

29 Mayıs 2008 Perşembe

Size Küçük İnsan Çeşitlerini Anlatmak İstiyorum vol.2

Bu kez size, daha önce de söz verdiğim gibi "hakedilmiş ve hakedilmemiş özgüven fazlası" konularını anlatacağım, çünkü bütün bunları bilmelisiniz. Küçük insan teferruatlıdır, çünkü küçük insan kurnazlık peşindedir, fesattır.

Hakedilmemiş özgüven fazlası sahipleri, bir skim olmadıkları halde kendilerini çok yukarda gören ve böyle gösterme çabasındaki insanoğullarıdır.
Erdem denilen şeyden haberleri bile yoktur ancak en erdemli onlardır sayın okuyucular. Hayatları boyunca mühim hiç bir şey başarmamışlardır. Başarmayı bırakın, en ufak bir çaba dahi göstermemişlerdir.

Hazırcıdırlar, bu yüzden kolaya alışmışlardır. Kolaya alışmış her insan gibi kendilerini dünyanın merkezi olarak görürler. Herkes ve her şey onlar için hazır, nazır ve kusursuz bir şekilde beklemelidir. Ellerini uzattıklarında erişebilmelilerdir her şeye. Durum böyle olmadığında ağır bunalımlara girerler, ve yine dünyanın merkezi olduklarını düşünürler. Bunalım süreçlerinde, herkese ne kadar problemli, üzgün, kırgın olduklarını göstermek için çabalarlar; böylece tüm ilgiyi kendi üzerlerine çekebileceklerini düşünmektedirler. Evet, her insandan kısa süreli olmak üzere toplam 1276187 kadar ilgi çekmeyi başarırlar.

Ne kişiliklerini geliştirmek, ne erdem sahibi olmak, ne insanların kendisiyle gurur duymasını sağlayacak ufak yahut iri çaplı başarılara imza atmak, ne de kendini zorluklarla harmanlayarak ileriki yaşantısı için daha sağlam karakterli bir insan haline getirmek için uğraşmamışlardır.
Bu kişilerin tek yaptıkları, hiç bir şey yapmamak ve kendinden nefret etmektir sayın okuyucular. Kendine olan nefretini, başkalarına kendisini efsane bir insanmış gibi göstermeye çalışarak gölgelemeye çalışır kişi. Sahip olduğu fazlaca egoyu haketmek için bugüne kadar hiç bir şey yapmadığı halde, -bu kişiler kolaya alıştıkları için , en ufak sorunlarda derhal bunalıma girerler ve ömürlerinin %92387908320 'ini bunalım sürecinde geçirirler- bu egoyu yakasında bir altın madalya gibi gururla taşırlar, ve kendileriyle nasıl da olmaması gerektiği kadar barışık olduklarını her fırsatta açığa çıkarırlar, çünkü kendilerinden nefret ediyorlardır. (Onlara hak vermeden duramıyorum, gerçekten de nefret edilmelidir onlardan. Ahhaha. Neyse, öhöm.)
Kendileriyle olan barışıklıklarını gerek (bakınız: Size Küçük İnsan Çeşitlerini Anlatmak İstiyorum vol.1) başkalarını kötüleyerek, gerek seks takıntısıyla yaşayarak (bakınız: çirkin insanlar nasıl sevişebiliyor?), gerek ortamın çiçeği, vazgeçilmezi olmak umuduyla herkesle kaynaşarak (bakınız: kankacı zihniyet), gerekse zeka küpü olduklarını iddia ederek (bakınız: şişman kızlar ezberci eğitim sistemimizde güzel kızlardan daha iyi ezber yapmışlardır daima) ispatlama çabasına girerler.

Kendinden nefret eden bu kişinin ilgilendiği birkaç dal vardır, ve o birkaç daldaki her şeyi bildiğini iddia eder. Bilmese de biliyormuş gibi yapar. Tabi ki o birkaç daldan tamamen bağımsız diğer tüm konularla ilgili her şeyi bildiğini de iddia edecektir ,(Nitekim bu kişilerin her şey hakkında söyleyecek bir sözü daima vardır, onlar hayatı laf dalaşından ibaret sanırlar ve tabiri caizse karşılarındakini göt ettiklerini düşündüklerinde sevinçten dört köşe vaziyetlerde gözlemlenirler.) ve bu iddiaların sonunda, konuşulan konuyu kesinlikle bir şekilde o ilgilendiği bir kaç daldan birine çekecek, ve çok iyi bildiği bu sularda yüzerken de ne kadar bilgili olduğunu kanıtlamak için konuyla ilgili-ilgisiz, gerekli-gereksiz bir bilgi bomardımanı yapacak, "düşmanını" "ekarde edecektir."


Bu kişiler hakkında daha uzun bir yazı yazmak isterdim ancak şu anda gerçekten işime gücüme yetişmem gerekiyor, çünkü öğlen oldu sevgili okuyucularım, her kimseniz işte herneyse.

Hakedilmemiş özgüven fazlası, kısaca "hiç bir skim olmadığı halde çok bir skimmiş gibi gezen, saygı duyulacak hiç bir şey yapmadığı halde saygı bekleyen" insan müsveddelerinin tapulu malıdır.

Bu bağlamda Hakedilmiş özgüven fazlası da, yukarıdaki tasvirin tam tersi kişilikteki bir insanın biraz fazlaca ego sahibi olması demektir, ki zannımca bu çeşitteki fazla ego sağlıklıdır, parazitin virüsün kişiye, sıcakkanlı insanlara yapışabildikleri kadar fazla yapışamamalarını sağlar.

Şimdilik bu kadar. Vol.3'de görüşmek üzere. İnsan olun, hadi bakıyim.

Çav.

24 Mayıs 2008 Cumartesi

Size "Küçük İnsan" Çeşitlerini Anlatmak İstiyorum. vol.1

Küçük insanların bir çeşitinde, belli bir konuma gelmiş, belli bir başarı sahibi yahut en basitinden diğer insanların bildiği, tanıdığı, ve genellikle sevdiği kişiler hakkında "bi zamanlar kankaydık biz onla, ben onu bilirim bilirim" muhabbetleri var.

Bu insanların hiçkimse olmaları bu tür davranışlarını meşru kılıyor. Çünkü eğer gerçekten biri olsalardı, zaten "bir konuma gelmiş insanları tanıyan kişi" modeliyle prim yapmaya çalışmazlardı.

Bu "ikinci plandan ün kazanma" çabası iki şekle ayrılıyor, biri "ben onun çocukluğunu bilirim, çok yakındık biz onla, çok sever beni" tadında cümlelerle vuku buluyor, ki bu çeşit daha masumane ve şark kurnazlığından nispeten daha uzak bir çeşit.

Diğer çeşit ise tam da "kayserili tüccar kafası" yahut "pantolonuna yapışıp tükürmekle tehdit eden çingene" kafası dediğimiz, şark kurnazı, cahil kafadan çıkan çeşit oluyor. Bittabi yalnız cehalet değil, karaktersizlik ve aşağılık kompleksinin getirdiği "hak edilmemiş özgüven fazlası" (hak edilmiş ve hak edilmemiş özgüven fazlasına daha sonra değineceğim.) bu türü destekleyen davranışların oluşumunda birer faktör.

Bu türün yaklaşımları daha çok "Ben onun ne mal olduğunu iyi bilirim, biz zamanında yakındık onunla, şöyleydi böyleydi, kıçımdan ayrılmazdı, bana az yalakalık yapmadı" vebenzeri asılsız zırvalardan oluşur. Anladığınız üzre bu tipin kuracağı cümleler daha çok kişiyi aşağılamaya, küçültmeye, ve bu bağlamda kendisini yüceltmeye yöneliktir.

Bu tip insan toplumda bir yere tutunamamış olmasının acısını başka insanları kötüleyerek kendini herkesin gözünde yücelttiği inancına kapılmasına sebep olan bu davranışlarıyla yine toplumun bir bölümünün değer verdiği, takdir ettiği, saygı duyduğu insanlardan alır.

Takdir edersiniz ki, kişi, diğer küçük insanların da kendi anlattığı zırvaları etrafa yaydığını düşünerek evinde dört köşe olur. Ne yazık ki farkına varamadığı şey şudur ki, kendisini ciddiye alacak insanlar yine ancak diğer küçük insanlardır, ve ancak diğer küçük insanların arasında prim yapabilir ve belki kısa süre için bir mertebeye erişebilir. Andy Warhol'un "Herkes bir gün 15 dakikalığına meşhur olacak." sözünü burda hatırlatmalıyım sanırım.

Küçük insanın, diğer küçük insanlar arasında edindiği bakır madalyon, onu ne büyük insanların arasına sokacaktır, ne de ona, büyük insanların algılarıyla oynayabilme şansını tanıyacaktır.

Söz konusu karalamalara maruz kalan kişi ise muhtemelen bunları duymayacak, duyarsa sinirlenecek, bir yahut iki adet küfür savuracak, daha sonra işine dönecektir. Eğer ki biraz boş vakti varsa ve bu onu gerçekten eğlendiriyorsa, oturup konu hakkında sosyolojik bir yazı yazabilir. Nitekim kişi gözlemciyse, ve işi de bir şekilde gördüğü her şeyi yorumlayarak insanlara anlatmaksa, yazdığı yazılara şaşılmamalıdır. Muhtemelen kendisi pis pis sırıtarak bunları yapıyordur, üzerinde de ayıcıklı pijaması vardır. Ahahah.

Öhöm, evet, son olarak şunu da eklemek isterim ki,

"Zenginin malı züğürdün ağzını, meyve veren ağaç taşlayanın kolunu yorar."

"El zkyle gerdeğe girilmez, kendin üret, yarat başar."

ve

"Ağlama değmez hayat, bu gözyaşlarına."


Öğretici yazılarıma devam edeceğim, dilerseniz takip edin efendim.

Çav.

23 Mayıs 2008 Cuma

Tuz-Buz.

*Bir plastik topu çevirmek gibi elimde.
*Ellerini dizlerine vuracaksın senkronize bir şekilde, tuz-buz diyeceksin, bir isim söyleyeceksin ve sıranı savacaksın.
*Bazen bana neler hissettirdiğini anlayamadığından emin oluyorum.
*Biri ölümün en kıyısında, biri biraz daha yaşayacağından neredeyse emin iki insan, aynı havayı soluyor.
*Birbirlerine bakarak sohbet ediyorlar.
*Planlar yapıyorlar, planlar, planlar.
*Sözler veriliyor.
*Ölümün kıyısındaki daha boşvermiş ya da daha umutlu.
*Hiç ölmeyecekmiş gibi konuşuyor.
*Nasıl kırılıyor kalbim, çocukluğunu, çocuksuluğunu gözlerimin önünde parlattığında.
*Aynadan ışık tutuyormuşsun gibi gözüme.
*Bakamıyorum yüzüne.
*Bakmaya doyamıyorum yüzüne.
*Bıraktıklarım, bırakamadıkların.
*Güneş ve deniz özlemlerindeyiz.
*Belki de gitmeliyim, bir kedi, bir köpek, okyanusun kenarında bir ev.
*Kışın buz gibi, yazın cehennem gibi olmalı gittiğim yerler.
*Kışın evde sıcacık, yazın okyanusta serin.
*İşte o yerde kalmalıyım, ölene dek.
*Sırtımdaki ürperti yüzünden tüm bunlar, ve gündüzlerin nasıl geçeceğini bilemediğimden.
*Bir gündüzü daha bitirme isteği.
*Zamanla yarışmıyorum artık.
*Seviyorum sahip olduklarımı.
*Ama beş para etmez geliyor hepsi gözüme, yüzüne bir dakika baktığımda.
*Olacağını bilsem, şimdi tutarım kolundan, "İyileş." derim.
*Ben "kıymet bilmez", ve sen de kıymet bilmezliğinden burdasın zannediyorum.
*Seni kaybedecekleri günü beklemek ne zor insanlar için.
*Sen güneşin altında, sen pisliğin altında, sen gülerek anlatan, sen sarılan, şaka yapan, dalga geçen.
*Planlar yapan, bir anı bir anına uymayan sen.
*Seni çok özlemiştim. Seni daha çok özleyeceğim sanırım.
*Seni özlemek için yıllar olacak önümde.
*Belki de bakarsın, işler tam tersi, ben gitmişim, sen kalmışsın.
*Bir de bakarsın, işler bir garip, değişmişiz, yaşlanmışsın.
*Elim varmıyor söylemeye, söyletmeye, yıprandık, yıprandık, yıprandık.
*"İyileş."

11 Mayıs 2008 Pazar

Up-date randomized.

*Me got a lot to say but me dunno how to speak'em out loud.
*Eğer söylemek istediğim her şeyi şarkıların içine katmerli kinayelerle koyarsam, dinleyip şifreleri çözmeyi denerler mi?
*Mesajlar yerine ulaşır mı? Mesajlar yerine ulaşırsa ne olur?
*Eğer subliminal mesajlar verirsem kimin psikolojik durumuyla oynarım, ve ne şekilde?
*Ne istediğini bilmek lazım gelir her zaman.
*Hemen hemen her şeyde ne istediğini bilirsin, ama id var, süper ego var, ego var.
*Mantığının kabul etmeyeceği isteklerin var.
*Belki kedin bile kızardı bu istekleri bilse.
*Her only concern is to sit on my lap and keep purring, don't you think?
*If i were poetic, i could sell more.
*Sevmeye doyamıyor insan. Öyle çoklar ki sevemiyor yeterince.
*"Ready, kiss, fight." diyorum bu duruma.
*Not everything is breakable.
*Not everything, but hysteria.
*I have been loved, i have been loved so many times and so much, for godssake.
*Still not enough, and what's the frickin deal with me, for godssake?

*Neden hayallerimin hepsi "ıssız bir tropikal adada bir bambu ev, süper kalitede bir home studio, şarkıları dağıtabilmek için internet, sevdiklerim ve kedim" hikayesiyle bitiyor?
*Niçin uzak olma isteği?
*Neden sadece Cansu ve Merve varsa gerçekten dans etmek isteyebiliyor canım?
*Neden dans ederken birden sıkılıp manasızca hoplayıp zıplamanın da bir stress atma yolu olduğuna inanıyorum?
*Neden manasızca hoplayıp zıplarken etrafımda olup bitenlerden birden soğuyorum ve masaya geri dönüyorum?
*Masada bir çift göz, beni izliyor olmalarını istediğim.
*Ve sandığınız gibi bir çift göz değil onlar.

*Bazen olmaması gereken şeyleri isteyebilir insan, anlık şeylerdir bunlar.
*On dakika kadar sonra "öff pöff aman ay" efektleri eşliğinde unutursunuz bu düşünceleri.
*Bilirsiniz artık, kendinizi tanıdığınız için bilirsiniz artık, sahip olduklarınıza hiç bir zaman sımsıkı tutunamadığınızı .
*Her zaman bir kaçış yolu, bir yedek anahtar tutmak istersiniz zihninizde.
*Bilirsiniz asla tümüyle ait olamadığınızı.
*Silmek ne kadar kolaysa, elde etmek ne kadar cezbediciyse, tümüyle ait olmak da en az o kadar zordur.

*Her şeyi bir kenara bırakırsınız, içinizden tekrarlarsınız "Sahip olduklarının kıymetini bil. Sen, herkesin rüyasını yaşıyorsun." cümlelerini.
*Rüyaların kısa aralıklarla kabuslara dönüştüğünü bizzat kendiniz deneyimlemişsinizdir oysa.
*Uykuda olmak böyle bir şeydir. Ama istediğiniz an rüya geri gelir.
*Kıymet bilmeyi hatırlamalısınız. Çıkarmalısınız onu, sıkıştırıp unuttuğunuz yerden.
*Yoksa asla mutlu olamayacaksınız, tam anlamıyla.

*Şarkılara kalır hisleriniz, düşündükleriniz, yüksek sesle söyleyemedikleriniz.
*Üstü örtülü cümlelerle bağıra çağıra söylersiniz hepsini.
*Ve ne kadar ilginçtir ki,

dümdüz cümlelerde açık, net ve sert bir üslupla söyleseydiniz aynı şeyleri, size kızacak olan binlerce insan,

şarkılarda üstü örtülü şekilde bağıra çağıra söylediğiniz bu melodik ikilemleri dinlerken hislenir,
içlerinde kıpırdayan şeyle beraber size ve çıkardığınız işe hayranlık duyar.

*"Ses tonun inanılmaz güzel."
*Herkesin içinde biraz "olmaması gereken" vardır, ve eğer onu siz de herkesin sakladığı kadar gizli tutup,şiirsel bir dille anlatabilirseniz, sizi severler, sizi gerçekten severler.
*Tüm bunların yanı sıra herkesin açık açık gördüğü ancak sırt çevirdiği şeyleri, açık açık söylerseniz, size saygı duyarlar.
*Eğer tüm bunları içinizden öyle geldiği için yapıyorsanız, siz bu işte gerçekten iyisinizdir.
*Eğer içinizde tüm bu ilgiden sıkılmış bir parça varsa, ancak o ilgi olmadan başarıya gidemiyorsanız, küfredersiniz.
*Ve bu yüzden, sizi küfrettiğiniz için yargılayan herkes gidip başka işlere göt germelidir.
*Olan biten her şeyin arkasında, şunu söylemek isterim ki,

şarkılarımı reverse yapıp dinlediğinizde hiç bir anlam çıkaramazsınız. Öyle şeylerle uğraşmıyoruz, hayır.

Subliminal message mevzuuna gelirsek, evet, bilinçaltı mesajı vermek zorundayız.

Bunun sebebini tek bir cümleyle açıklayabilirim sanırım:

"Me got a lot to say but me dunno how to speak'em out loud."

*Kendinize iyi davranın. İş-güç ikilisine geri dönüyorum.