Velhasıl Çok Sertizdir.

18 Nisan 2008 Cuma

Üçüncü Dünya Ülkeleri


*Bazen böyle düşünüyorum, ne kadarınız gerekli insanlarsınız diye. Sonra hiçbirinizin gerekli olmadığına kanaat getirip sizi eğitmekten, size hayatın hiç de acı olmayan sadece gerçek olan gerçeklerini göstermekten vazgeçeyim diyorum.
*Akabinde cayıyorum bu düşünceden, sonuç olarak bu mevzu benim misyonum değil, boş vakitlerimde sizin zavallılığınızı gidermeye çalışırken gayet süper bir insan olduğumu tekrar hatırlayıp, ayriyetten kendimden böylesine küçük insanlara yararlı şeyler anlatarak,onların büyümelerine yardımcı olarak, nasıl da iyi şeylere vakit harcadığımı fark ediyorum.
*Bu yüzden siz insana dönüşme savaşından vazgeçebilirsiniz ama ben sizi insana dönüştürme savaşımdan vazgeçmiycem anlaştık?
*İşte vaktim oldukça, 5-10 dakika filan sizin yani. Sevinebilirsiniz.
*Toplum içindeyken aslında nasıl da çaktırmam nitelikli biri olduğumu.
*Toplumu sevmem çünkü, kalabalıktan haz etmem.
*Herkesin kendini göstermeye çalıştığı platformlardan hazetmem.
*Özellikle ben daha genç iken böyle yapardım, sanki onlarla sosyalleşmeyi istiyormuşumcasına onlarınkine benzetmeye çalıştığım aptal espriler yapardım, gülerler ya da gülmezlerdi, ama sonuç olarak belki bendeki hazetmeme durumunu saklayamadığım için yapmacık geldi insanlara, belki de ben "hay sigheyim banane" deyip uzaklaştım.
*Sanırım en çok da bu mantıkla, misal okullar gençlerin hayatının akışını belirleyen yerler filandır dimi, ben okula hiç bakımlı gitmedim işte. Benim okuldan fazla arkadaşım da yoktur. Ben en az okulda samimileşmişimdir insanlarla. Merve ve Cansu diyosanız onlar çok farklı, onlarla da okul sınırları içinde değil, 19 Mayıs boklarında samimileştik mesela. İlginç yani. Okuldaki kendini gösterme ve akabinde gruplaşma mevzusunu sevmem ben.
*Lise güzeldi eğlenceliydi filan ama yine de benim saçlarım haftasonları temiz oldu. Hafta içi pijamanın üstüne gömlek geçirip geziyodum.
*İşte böyle bir kalenin içerisindeyken kaynaşıyomuş gibi görünüp itinayla uzak durma durumu sözkonusu oldu bende hep.
*Beni çok insan sever çok insan da sevmez sırf bu yüzden.
*Halbüse hayatımda sadece bir kaç kişiye yer vardır. Fazlası ziyandır gözümde.
*Çok insanı istemem, almam, onlar beni istese de istemese de.
*Zaten çok insan çoktan değersiz, gereksiz, önemsiz sıfatlarını almıştır gönlümde.
*Kapının önünü süpürür gibi hissederim kendimi. Bu da böyle bir detay.
*Beni tanıdığını zanneden insanlar hiç tanımadılar aslında.
*Ben ki uzun süremi birlikte geçirdiğim kimselerle karşılaştığımda bile konuşacak bir şey bulamıyorum. Zorla havadan sudan söz ediyorum ama yine de içten görünsün diye uğraşıyorum, kırılmasınlar sanki. Ne gerek var.
*Ben ki tanıdığım insanların çoğunu bir yerde görünce can sıkıntısıyla doluyorum, görmezlikten geliyorum, selam vermiyorum.
*Ben ki yeni telefon aldığımda, bunu çalarken sessize alabiliyor muyuz diye bakıyorum ilk.
*Telefona çıkmamayı huy edindim ben, anlatabiliyor muyum?

*Özünde asosyal olan, uzakta duran, insanlarla paylaştığı paydaları en aza indirgemeye çalışan kişiyim ben. Ancak öyle bir de özgüven var ki, ve bu kez narsizmi bir kenara bırakıp söylüyorum, öyle haklı, manalı ve gerekçeleri sağlam bir özgüven var ki, hak edilerek alınmış cinsinden, asosyallik de iğreti duruyor üzerimde. İnsanların en ortasında, herkesi tanıyan, herkesin tanıdığı.
*Herkesin "iyi arkadaşı".
*Kimilerinin "dostu".
*Ama kendi başına gayet, izole. Çekmiş perdelerini, bir kaç kişilik evinde, film izliyor.

*Karakterimin ne denli sağlam olduğunu, ne denli kararsız bir insan da olsam, bir şeyi gerçekten istiyorsam nasıl tuttuğunu koparan kişi olduğumu, ne denli mükemmeliyetçi olduğumu, masumiyet taşıyan şeylere karşı istemsizce yumuşak kalpli, bunun yanısıra ne denli "eşeğimi sağlam kazığa bağlar, kazığa yaklaşanın beynini söker tuzlama yaparım"cı bir kişi olduğumu, bilmeden konuşmadığımı, bilmek gibi bir takıntım olduğunu, nesnelere kolay bağlanan, insanlara bağlanmakta güçlük yaşamama rağmen "sevdim mi tam severim"ci olduğumu, elde etmeyi, elimde tutmayı ve kullanım süresi dolduğunda atmayı ne kadar iyi bildiğimi, az ve öz insana güvendiğimi, nasıl unutkan olduğumu, insanları silmeyi nasıl kolay becerdiğimi, nasıl büyük bir haklı egoya sahip olduğumu, buna rağmen insanları kolay anlayıp onların dilinden kolay konuşabiliyor olmamı, bunda ikiyüzlü bir amaç değil, içinde bulunduğumuz anı bozmamak ve hayatımı etkilemeye, beni etkilemeye yahut sıfatlandırmaya kalkmadığı sürece kimseyi işin doğrusundan haberdar edip kırmamak gibi bir amaç aranması gerektiğini,


*Sadece beni yaşamalarına izin verdiğim, yahut beraber yaşayacak kadar çok sevdiğim bir kaç kişi bilir.
*Bunun dışındaki hiç kimse boşuna sevinmemelidir.
*Evet, şımarık bir insanım, burnumdan kıl aldırmıyorum.
*Ama eğer sen de bizim kadar çok şeyi başarmış olsaydın, özbenliğinde ve günlük hayatında ve gelecek planlarında,
ve eğer sen de kendini sınıflandırma çabası yerine kendine değer katma çabasına girmiş olsaydın,

senin için de bizim davrandığımız gibi davranmak, hayatta kalmanın en iyi yolu olurdu.

2 yorum:

Godsyndrome dedi ki...

Bu çok güzel bir yazı olmuş(hüküm gibi gelmesin) Ayn Rand ın romanlarını okurken duyduğum o şey her neyse senin yazında da aynı şeyden var.

Ash Killroy dedi ki...

çok çok teşekkür ettim